Fethiye Toroslar Bisiklet Turu
8-9-10 Ağustos 2013
Ramazan bayramında oluşan 4 günü fırsat bilerek sağlam bir keşif faaliyeti yapmaya karar verdim. Özlem bayramı ailesiyle geçirmek için memleketine gitti. Ben de ise durumlar biraz karışık. Dayı oldum, annem ablamın yanına gitti falan, eh memlekette İzmir’e pek bir uzak bu bayramda çevrede takılayım dedim. Madem Özlem yok rotayı biraz hoyratça seçebilirim. Şöyle normal şartlarda yapamayacağım veya yapmak istesem de her detayı kılı kırk yararcasına araştırmam gereken bir faaliyet olsun istedim. Hem yakın hem zor neresi olur? Tabiki TOROSLAR ! :)
Şimdi Toroslar dediğimiz dağlar silsilesi Türkiye’nin güneyinde doğudan batıya uzun bir bölgeyi kapsar. Eski yazıyı okuyanlar bilir, bundan 2 sene evvel Kurban Bayram’ında Nevşehir-Adana arasında sağlam bir toros turu yapmıştım. Özlem bu turun ilk 3 gününde bulunabilmişti. Ve oradan biliyorum ki Özlem kıraç topraklardan pek hazzetmiyor ama ben bayılıyorum :) Şimdi iç anadoluya gitmek yerine daha yakın olan Fethiye üzerinden bir rota çıkardım. Eh bayram zamanı otobüs biletleri sıkıntı olmasın diye tur Fethiye’de başlayıp Fethiye de bitecek.
Maalesef yanıma başka arkadaş da bulamadığım için rotayı iyice elden geçirmem gerekti. Öncelikle gün başına oldukça az kilometre yapacağım bir rota belirledim. Toplam 100 km, yani gün başına 25 km gibi komik bir rakam. Rakam komik ama dağların şakası olmaz. Hesapta olmayan bir ayrıntı bir kaç km yolu sizin hayatınızda unutamayacağınız sıkıntılar yaşatabilir. Baktık tur kolay geçiyor bol foto bol dinlence şeklinde geçirebilirdim. Hem uzun süredir sağlam bir sürüş de yapamadığım için vücut ne kadar zora dayanır emin değildim.
Plan şu şekilde… Çarşamba gece otobüse bin, perşembe sabah Fethiye otogar. Fethiye otogardan Fethiye seyahatin midibüsleri ile yaya yolundan Antalya’ya giden ilk minibüse bin ve Seki kavşağında in. Neden 2. otobüs eziyeti. Seki kavşağı 1200 rakımda ve buraya kadar olan yol çift şeritli ana yol. Şimdi ilk gün asfalt ana yol eziyetini çekmektense direk dağlara sarmak bana mantıklı geldi. Ha bir de +1200 m rakım dağ geçişlerinde bana büyük avantaj sağlayacaktı :)
Program harfiyen işledi. Fethiye’de 5:30 gibi otobüsten indim. İlk Fethiye seyahat’in aracının kalkmasına 1.5 saat vardı. Açık bir marketten makarna, çikolata v.s. yiyecek aldım. Sonra bir lokantada çorba içip tekrar otogara geçtim. Şoförle anlaştık otobüsün arka bagajına bisikleti sığdırabileceğime ikna ettim. Bagaj ücreti ödedim +1 yolcu parası. ( 8 TL) Öğrenci olduğum zamanlar bu parayı ödememek için az çirkeflik yapmazdım ama zaten her gün stressiz bir de burada şoför ile münakaşa edecek enerjim yoktu…
Seki civarında otobüsten indim. Saat tam 8:00’de bisikletimi kurup harekete hazır hale gelmiştim. Otobüsten indiğim yerde eski bir köprü vardı. Araştırmalarımda bu köprüyü işaretlemiştim. Şimdi tadilattaymış.
Düz bir yolda ilerliyorum. Artık köy yollarındayım. Yanımdan araç bile geçmiyor. Hava mis gibi. Sıcak yok ! Aslında hava deniz kenarına göre sadece bir kaç derece düşük ama nem olmadığı için insan bunalmıyor.
Rotamın bir kaç kilometre ilerisinde Oenoanda antik kenti var. Fakat tek karar mercii ben olduğum için rotamda beni nelerin karşılayacağını çok kestiremedim ve bu antik kenti başka bir zaman gezmek üzere erteledim. Çünkü bu antik kenti gezmem demek bana ortalama 4 saate mal olacaktı.
Temel Köyü’ne kadar rahat rahat yol aldım. Bu civarda market veya gözleme v.s. satan bir yer bulamayacağım için endişelenmiştim fakat endişem yersizmiş. Temel’de oturup iki bardak çay içtikten sonra tırmanışa geçtim.
Köyün çıkışından sonra yol toprak zemine döndü. Tırmandıkça geniş ovanın büyüklüğü belli oluyordu.
Evet yol toprak fakat taşlıklı falan değil. Rahat rahat tırmanılıyor. Yanımdan ara ara toros taksiler geçiyor. Anlaşılan bu civarda oldukça yaygınlar. Hatta bazıları yavaşlayıp gittikleri yere kadar bırakabileceklerini söylüyorlar. Yahu ben sırf buralarda bisiklete binmek için saatlerce otobüs yolculuğu çekmişim biner miyim otomobile? :)
Aşmam gereken ilk boğaz 1970 metrede… Bu arada tura çıkmadan evvel sayfamda tur hakkında genel bilgiler yazmıştım. Bu paylaşımın ardından Bircan hanım benimle irtibata geçti. Seki’nin yaylaları olduğunu ve bayramın 2. gününden itibaren orada olacağını ve mümkünse beni ağırlamak istediğini söylemişti. Fakat tur programım kendimce fazla muallak olduğundan ve bayramın 1. günü burayı geçeceğimden bu güzel teklifini değerlendiremedim. Bununla beraber Bircan Hanım için benim çıktığım bu dağ onun çocukluk hayalleriymiş. Küçükken hep bu dağların arkasında ne olduğunu hayal edermiş. Şimdi bu 1970 rakımda bulunan ilk boğaz benim için de ayrı bir anlam kazandı. Bir başkasının çocukluk hayalleri sanki benim hayalimmiş gibi o boğaza ulaşmak için gayret ediyordum. Farklı bir duyguydu.
Yolda bol bol mola verdim. Tek karar mercii kendim olmamdan dolayı yola gereğinden fazla tedarikli çıkmıştım. Toplam 6 litre su vardı yanımda. Yolda çok sık olmasa da yeterince çeşme olduğunu söyleyebilirim. Yanınızda maksimum 2.5-3 litre su bulundurmanız kafi.
Yolda bol bol mola verip su içtim, fotoğraf çektim, etrafı seyrettim. Vaktim bol olduğundan anın tadını çıkarmaya çalıştım hep…
Evet Bircan Hanım işte dağın diğer yüzündeki ilk manzara :) Pek hayalleri süsleyecek nitelikte değil elbet. Fakat bir kaç kilometre ilerideki Girdev Yaylası kesinlikle görülmeye değer…
Bircan Hanım’ın bu hayallerini çok iyi anlayabiliyorum. Zamanında benim de buna benzer hayallerim vardı. Memleketim Ordu’da her yaz mevsiminde köye gider fındık hasatı boyunca köyde kalırdık. Ben de hep çevremdeki dağların arkasında ne olduğunu merak ederdim. Köy minibüsü ile köye giderken yol üzerinde bulunan bir akarsu ve dibindeki çınar ağacının dibinde dinlenmek istemiştim. Ordu’nun hangi tarafta kaldığını çok merak ediyordum. Köyün yüksek yerlerindeki fındık bahçelerinden Ordu merkez görülebiliyordu… Zaten bu çocukluk hayallerimiz hayatımıza yön veriyor. Sırf dağın arkasında ne olduğunu merak ettiğimizden dolayı, normal şartlarda toplu taşıma araçlarının durmayacağı yerlerde durup etrafı incelemek için bisiklete bindiğimi iyi biliyorum. Çünkü bisikletle dağlara çıkabilmeye başladığımda ilk yaptığım şey köye bisikletle gitmek olmuştu. O akarsuyun yanındaki çınar ağacının dibinde dinlenip dereden su içmiştim. Çevredeki dağlara bir bir tırmanmaya başlamıştım. İşte sırf bu keşif ruhunu bir adım ileriye taşıyabilmek için avuçla para verip gps cihazı alma ihtiyacı hissettim. Ve benim gibi çocukluk hayallerini gerçekleştirebilecek keşifler yapmak için bu sayfa ve platformlar üzerinden deneyimlerimi paylaşıyorum.
1970 metredeki boğazı aştığımızda zor olmayan toprak yoldan inişe geçiyoruz. İniş epey keyifli. Sonra yol kıvrılıyor ve tekrar tırmanışa geçiyoruz. İşte bu tırmanışta zorlanmaya başlıyorum. Kesin sebebini bilmiyorum. Çünkü o kadar dik bir tırmanış değil. Muhtemelen acıkmaya başladım ve sanırım hafiften güneş çarptı.
Yaklaşım 100 metre kadar tırmandıktan sonra tekrardan inişe geçiyorum. Kısa süre sonra bu manzara ile karşılaşıyorum. İşte karşınızda Girdev Yaylası, Girdev Gölü…
Yaylaya iniyorum. Yolun sağ tarafında ara ara evler ve ağıllar var. Birinin yanında durum yakında su nerede bulabileceğimi soruyorum. Amacım bir su kaynağı yakınında kamp atmak veya mümkün değilse su stoğumu tazeleyip kamp için uygun bir yer aramak.
Neyse ki hem kaynak suyu olan, hem ağaç gölgesi bulunan, düz, çimenlik ve güzel manzaralı bir yer buluyorum… Fotoğrafta da görüldüğü üzere burada doğal yaşam hakim. Leylekler dolanıyor etrafta.
Fotoğrafın en solundaki ağacın altı kamp yerim ve karşıda yüce dağlar. Saat daha 13:00. Fakat daha fazla ilerlemek istemiyorum. Biraz açlık ve yorgunluk var. Bugün aynen planladığım üzere 25 km yol aldım…
Çadırımı hava kararırken kuracağım. Öncelik yemek yapmak. Epey acıkmışım. Yeni aldığım trangia alkol ocak setini büyük bir hevesle çıkartıyorum. Ocağa alkolü koyup seti kuruyorum. Tencereye de suyu doldurup kaynamasını bekliyorum. Makarna yapacağım. Evet alkol ocakları benzin ocağı kadar verimli değiller. Benzin ocakları 1 litre suyu 3.5 dk içinde kaynatabilirken alkol ocaklarında bu süre 10 dakikayı bulabiliyor. Yani sabırlı olmam gerektiğini biliyorum. fakat 20 dk geçti su kaynamadı. Bu işte bir gariplik var.
Eh gece otobüs yolculuğu nedeniyle pek uykumu alamadım. Yolda da yoruldum ve hafiften güneş çarptı arık eminim. Suyun kaynamasını beklerken uykuya dalmışım :) Uyandığımda ocağın içindeki alkolün bitip ocağın söndüğünü, suyun ise ısınmış olduğunu gördüm. Tekrar ocağı yakıp suyu daha da ısıtarak makarnayı içine koyup karıştırmaya başladım. Maalesef tam anlamıyla makarnayı pişiremedim :) Cihad söylemişti aslında. Yüksek rakımlarda alkol ocağının verimi büyük ölçüde azalıyor. Sanırım 1730 rakımda bulunduğumdan dolayı suyun kaynaması bu kadar uzun sürdü… Karnım biraz doyunca kendime geliyorum fakat burada gecelemekte kararlıyım. Biraz etrafı dolaşıyorum.
Göle yakın kısımda etraftaki zeminle pek uyuşmayan taşlık bir alan görüyorum. Bu farklılık uydu görüntülerinden de açık ve net bir şekilde seçilebiliyor. Yakından incelediğimde buranın antik bir yerleşim olduğunu anlayabiliyorum. Etrafta taş işçiliği ve yapı anlamında pek bişey kalmamış. Fotoğrafını çektiğim bir kaç yazılı taş var bu alanda…
Sonra panaromiodan gördüğüm bir fotoğrafın peşine düşünüyorum. Fotoğrafta kabartma figürler bulunan bir duvar vardı. Panaromio konumuna yakın bir yerde bu yapıyı da buluyorum. Bu kabartmaların bulunduğu kaya bir lahitmiş. Çevrede bu şekilde bir kaç lahait daha var fakat işçilik adına en dikkat çekeni bu.
Bir de yol kenarında bu üzerinde yazıları belli belirsiz seçilen yan yatmış sütun var. Denk gelip sohbet ettiğim çobanlardan burası hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı bilgisini alıyorum. Yani resmi kazı v.s. yok. Sit alanı olarak koruma altına alındığından ise kuşkuluyum…
Kamp yerime geri döndüğümde bu küçük kız çocuğu ile karşılaşıyorum. Ablamız pek bir konuşkan. Çevre hakkında bilgisi ölçüsünde epey bilgi alıyorum. Burası yörüklerin yaylasıymış. Çevredeki evlerin çok büyük bir bölümü akraba… Sabah ve akşam üstü saatlerinde koyunları otlatmaya çıkıyorlarmış.
Yaylada vodafone rahat çekiyormuş. Ben de avea vardı ve sadece bir yerde telefonum düşük sinyalde çekebildi. Yakınlarıma durumum hakkında bilgi verip telefonu kapattım.
Hava kararmaya başlayınca ben de yavaştan çadırımı kuruyorum. Bu sefer yemeği çadırın içinde pişireceğim. Artık akıllandım, çok ısı gerektiren yemek yapmayacağım :) Fethiye’den beri yanımda taşıdığım bir kaç domates, biber, soğan,sucuk ve kaşarı pişirerek adı sanı belli olmayan bir yemek yapıyorum. Ah iki yumurta olaydı adına menemen derdik :)
Ertesi sabah 8:00 gibi uyanıp dün akşam yaptığım yemeğin aynısını yapıyorum. Çay da içip yola çıkıyorum. Dün akşamüstü kollarımın epey yandığını fark ettim. Güneş etkisini arttırdıkça kollarımdaki yanma daha da çekilmez bir hal alıyordu ve maalesef yanımda uzun kollu bu sıcak havada giyebileceğim hiçbir şey yoktu.
Bu arada konaklamak için bir başka alternatif ise benim rotamın yönüne göre Girdev Yaylası’nın çıkışında yer alan Girdev Kamp var. Bildiğim kadarı ile bu işletmede günlük oda, kamp alanı veya kızılderili çadırında kamp olanakları mevcut. Fakat fiyatlar biraz tuzlu… Zaten ben de insanlardan mümkün mertebe uzak bir faaliyet yapmak istediğimden bu kamp alanını en son ihtimal olarak eklemiştim planıma. Yine sizin de böyle bir alternatif olduğunu bilin ;)
Girdev Yaylası’ndan çıkınca beni uzun bir yokuş bekliyordu. Tırmanış mesafesi 2.3 km kadar, irtifa kazancı 190 m. Yokuşlar artık zorlamaya başladı. Bir yandan da kollar yanıyor :)
İlk tırmanışın ardından bu güzel manzara ile karşılaşıyorum. Aşağıda bir ağıl ve çevrede keçiler var. Sulak bir yer. Ağaç olanakları epey az. Olanlar da hep ağılın yanında zaten.
Yokuşu inip düzlükten devam ediyorum. Önümde çok ufak bir kaç tırmanış var. Ardından inişe geçiyorum. Yol durumunu planlamak adına nerede ne var, tırmanış ne zaman, iniş ne zaman gibi bilgileri not almıştım. Bu bilgiler tur esnasında çok işime yaradı. Ne kadar gps cihazına rotayı ve ayrıntı noktaları yüklemiş olsam da ve bu veriler ile cihazın içinde bulunan topoğrafik haritadan tüm iniş ve çıkışları hesaplayabilsem de bu verilere ulaşabilmek çok kolay olmayabiliyor. Ben de bu yüzden yolda karşıma çıkacak olası durumları ve rota bilgilerini not ederek uydu fotoğrafı ile destekleyen çıktılar ürettim. Faaliyet esnasında bu verilere ulaşmayı ise Google Drive aracılığı ile hallettim. Dilerseniz yazıcıdan çıktı da alabilirsiniz…
Böylelikle önümde kaç km çıkış var, ne zaman inişe geçeceğim gibi bilgilere anlık ulaşarak rotaya göre motivasyonumu düzenleyebiliyorum. Bu tabii kısıtlı zamanda yapılan faaliyetler için geçerli. Çok daha uzun turlar için böyle bir çalışma yapmak hem zor hem de ciddi zaman kaybı…
Tam bu noktada telefonuma bayram mesajları, facebook iletileri, mail bildirimlerin uyarıları geliyor. Ufak bir teknoloji güncellemesi yapıyorum ve upuzun bir inişe geçiyorum. 10 km boyunca iniyorum. Toplam irtifa kaybım 600 metre. Yol bir yerden sonra asfalta dönüyor ve inişe devam ediyorum. Yeşilbarak ve Yaylakılınçlı köylerini geçiyorum. Ve daha geniş bir yola bağlanarak Gömbe Beldesi’ne doğru yol alıyorum. Bu kadar toprak yol gittikten sonra asfalt yolda ilerlemek cidden çok kolay geliyor. Ortalamanın biraz üzerinde bir tempo ile Gömbe’ye varıyorum. Kollarım için hemen bir eczane buluyorum. Güneş yanıkları için krem ve güneş kremi alıyorum. Ardından ev yemekleri yapan bir lokanta bulup karnımı doyuruyorum.
Gömbe oldukça kalabalıktı. Muhtemelen günlerden Cuma olması ve bayram olmasının bunda etkisi büyük. Sıkışık trafikte yavaş yavaş ilerleyerek işlerimi halletmeye çalışıyorum. Azalan erzağımı tamamlıyorum. Kollarımı güneşten korumak için kolluk v.b. bişey arıyorum ama bulamıyorum. Sonra bayan iç şalvar tarzı birşey buluyorum. ayak bileklerinden lastikli ve oldukça hafif bir kumaş. Hah tamam bu benim işimi görür. Bir terci bulum bunun bacaklarından kestirerek diğer uclarını da lastik diktiriyorum.
Eh bayan giyimi kumaşta garip desenler var ben de kollukları test çevirip giyiyorum. Görüntü olarak pek göze hitap etmiyor olabilir fakat acayip işime yaradı :)
Öğle güneşinin geçmesi için bir çay bahçesinde uzun bir süre dinleniyorum. Öğlen yemek yediğim lokantada paket ekmekiçi köfte yaptırıyorum. Yeşilgöl’de kamp yapmayı hedefliyorum. Burası 1800 rakımda. Yani yine alkol ocağı ile yemek pişirmeye kalktığımda epey uzun sürebilir. Bu yüzden kamp alanına geldiğim gibi karnımı doyurmak daha mantıklı olacak. Gömbe’de her bütçeye uygun konaklama imkanı bulmak mümkün. Araştırmalarımda 20 TL’ye pansiyon bulmuştum…
Gömbe’nin çıkışında yol hemen toprağa dönüyor. Yanımdan ara ara araçlar geçiyor. Belli ki Yeşilgöl ve Uçarsu şelalesini görmeye veya o civarda piknik yapmaya gidiyorlar. Yanımdan hızla geçen araçların tozunu yutmak can sıkmaya başladı. Ara ara dinleniyor ve su içiyorum. Yol boyunca bir kanal devam ediyor. Anlayacağınız su sıkıntısı hiç yok.
7.5 km’de 650 metre irtifa kazanıyorum. Yani anlayacağınız Gömbe’ye gelirken yaptığım inişten daha dik eğimli bir yolda tırmanıyorum.
Ve Yeşilgöl ile Uçarsu Şelalesi’nin bulunduğu yol ayrımına geliyorum. Ortalama seviyese bir insan sirkülasyonu var. Gelenler, gidenler… Tabii hava karardığı için gidenler ağırlıktaydı…
Bu arada ola ki bu rotayı geçmeyi planlıyorsanız ve Uçarsu şelalesinin bulunduğu 1800 rakıma kadar çıkamayacaksanız yol üzerinde pek çok suyu ve ağacı olan piknik alanları var. Bayram zamanı ve cuma günü olması nedeniyle buralar doluydu fakat diğer günlerde daha müsait olabileceğini düşünüyorum.
Yeşil Göl’e geçip direk çadırımı kuruyorum. Gölün karşı kıyısında bir kaç aile kamp yapıyor. Çadırı kurduktan sonra Gömbe’den aldığım ekmek içi köfteyi afiyetle mideme indiriyorum. Ocakta çay yapıyorum, biraz geç olsa da suyu kaynatmayı başarıyorum :)
Gece gölün karşı tarafındaki kamptan tüfek sesleri yankılanmaya başladı. Yahu dağa çıktık kafa dinlemeye geldik karşılaştığımız manzaraya bak… İşte bu yüzden doğada yalnız kamp atmaktan ziyade insanlara yakın yere kamp atmaktan daha çok korkuyorum…
Gün sonu olarak 30 km yol 1074 m toplam tırmanış ve 990 m toplam iniş yapmışım.
Sabah güneş çadırıma doğuyor :) Haliyle çadır ısınırken uyanıyorum. Çadırdan çıkıp çadırın gölge tarafına matı serip kahvaltımı yapıyorum. Gündüz gözüyle bir kaç fotoğraf çekip çadırımı toplayarak yola koyuluyorum.
Çadırımın sabah misafirleri :)
Buradan ayrılmadan evvel Uçarsu Şelalesi’ni görmek istiyorum. Bir süre toprak yolda pedallayınca yol iyice daralıyor. Ben de bisikletimi uygun bir yere bırakıp kalan yolu yürüyerek devam ediyorum.
Uçarsu – Gömbe in turkey İşte Uçarsu Şelalesi. Dileyen şelalenin efsanesine küçük bir internet araması ile ulaşabilir ;)
Uçarsu Şelalesi’nin ardından önümde sağlam tırmanışlar beni bekliyordu. Yol yer yer daha gevşek bir zeminle kaplanıyor ve sonra tekrar düzeliyordu. İlk çıkacağım yayla 230 m yukarıda Subaşı Yaylası.
Burada derme çatma bir kaç yayla evi vardı. Daha çok tatil için gelmiş yerli halk olduğunu düşündüğüm kimseler vardı. Burada çok oyalanmayıp tırmanmaya devam ettim.
Rotamın en yüksek noktası 2350 m. Ve buraya ulaşabilmek için 300 m daha tırmanmam gerek. Yolun taşlık durumu daha da arttı. Tırmanış eğiminin arttığı ve zeminin daha gevşek hal aldığı yerlerde arka teker zemine tutunamıyor ve patinaja düşüp bisikletten inmek zorlunda kaldığım yerler oluyordu. Fakat en büyük sorun eğim. Hakikaten bu tırmanış beni zorladı.
Arada köpekler de çıkıyor elbet. Havlamıyorlar mı havlıyorlar :) Ama şimdiye kadar ısıtmaya teşebbüs eden olmadı :) Sırf köpeklerden korktukları için bisiklet turu yapamayan arkadaşlara şu yazıyı okumalarını öneririm.
Ve turun zirve noktası 2350 m.
Ve artık inişe geçiyorum. Ama sürekli inmeyeceğim. Yol üzerinde 100 ve 60 m olan iki tırmanışım daha olacak.
Hava sıcaklığı 30-32 derece. Pek bunlatmıyor ama güneş fena yakıyor. Kolluklarla beraber kafamdaki buffı da boynumu koruyacak şekilde takıyorum. Ensem de yanmaya başladı. Bir de burun var ona da güneş kremi sürüyorum.
Sağın bu yüzünde neredeyse hiç araç görmedim. Pek insan da görmedim. Daha bir sessiz sakin bir yer burası. Ve biraz daha ücra bir alan. Bir kaç yayladan geçiyorum. Evler daha bir yayla evi, daha bir orjinal. Buraları daha çok sevdim.
Kuruova in turkey Kuruova denen yer büyükçe bir düzlük. Acayip hoşuma gidiyor. İnsanın deli gibi etrafa koşturası geliyor.
Yavaş yavaş 1000 rakıma doğru geliyoruz. Ağaçlar sıklaştı ve orman görünümünü aldı. Uygun bir yerde mola verip öğlen yemeğimi yapıyorum. Yanımda artık her ne varsa çıkartıp tüketmeye bakıyorum. Şuan bulunduğum konum itibari ile dilersem turu bu akşama bitirebilirim.
Bir kaç alternatifim var. Yakınlarda bulunan Tlos antik kenti yakınlarına kamp atıp erkesi gün Tlos’u ve Saklıkent’i dolaştıktan sonra otobüsüme yetişebilirim. Fakat pek kamp yapacak mecalim yok. Güzel bir duş almak ve akşam güzel bir yatakta yastıkla beraber uyumak en büyük isteğim. Bu yüzden Fethiye’ye inip uygun bir otelde konaklama fikri daha ağır basıyor. Havalı mat ve yastığın değerini bu turda daha iyi anladım. Decathlon’dan aldığım incecik sünger matta rahat edemedim. Sanırım havalı matın konforuna fena alışmışım :) Bir de inat edip yastık almamıştım. Kesinlikle büyük nimetmiş. En yakın zamanda tekrar edineceğim.
Artık dağları arkamda bıraktım. Anayola çıkıp Fethiye’ye doğru pedallıyorum. 25 km yolum kaldı.
Yolda bir benzin istasyonunda mola veriyorum. Bir şeyler atıştırmak için. Benzin istasyonunda yüklü bir transalp ve başında bir çift görüyorum. Dikkatimi çekiyor haliyle, ben de onların dikkatini çekmişim belli ki. Hemen muhabbete başlıyoruz. Nerden nereye diye? Nadir Bey ve eşi yaklaık 1 aydır yollardalarmış. Kısaca İçanadolu, Güneydoğu Anadolu ve Gürcistan’ı dolaşmışlar. Bugün de turlarının son günü :) Motorsiklet ile tur hakkında merak ettiğim biligleri kendisinden öğreniyorum. Onların hoşuna giden şey ise kampta oluşan çöpümü yanımda taşımam :) Uzun süre muhabbet edip yola koyuluyoruz.
Fethiye otogara geçip bilet bakıyorum. Şansıma bu gece için boş yer var. Hemen biletimi değiştirip bu gece için yer alıyorum.
Ve böylelikle 3. gün toplam 70 km yol yapmış oluyorum.
Toplam tırmanış 1600m, toplam iniş 3400 m ile günü sonlandırıyorum.
Fethiye’de gece yarısında kadar vakit geçirdikten sonra otobüse biniyorum. Sabah 5:00’de İzmir’deydim. Bomboş yollarda pedallayarak eve doğru yol alıyorum. Kordon’a geldiğimde eve gitmek yerine dışarıda güzel bir kahvaltı yapmanın daha güzel bir fikir olacağına karar veriyorum. Açık bulduğum market ve fırından kahvaltılık birşeyler alıp İnciraltı Kent Ormanı’nda turu sonlandırıyorum. Herkese iyi keşifler… Tur genel toplam: 123 km toplam mesafe. 4338 m toplam tırmanış. 5500 m toplam iniş. GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz. Harita Bilgisi: Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Tur Toros Fethiye
-
Gürkan
-
Yücel
-
Fikret Öztürk
-
Abdurrahman