Sardes-Tripolis-Laodikya-Aphrodisias Antik Kentler Turu + Kabak (Motosiklet Turu)
Arkadaşlar selam,
Bu turu yapalı 1 seneyi geçiyor. Sitemde ”Taslak yazılar” başlığında buldum. Buna benzer bir kaç taslak yazım daha var. Fırsat buldukça düzenleyip yayınlamayı planlıyorum. Bu turum İzmir çıkışlı Sardes, Tripolis, Laodikya ve Aphrodisias antik kentlerini kapsayan, Fethiye/Kabak koyunda son bulan, tur rotasının tamamen spontane geliştiği bir turdur.
Peki neden motosiklet? İş yerimden yıllık iznimin ufak bir bölümünü almıştım. Aylardan temmuz ve hava epey sıcak. Tur için gece boyu hazırlık yaptım sabah erkenden yola çıkmayı planlıyordum fakat uyandığımda öğlen olmuştu. Bisikletime çantaları takarken arka jantın dişli tarafından iki telin kopuk olduğunu farkettim. Açıkçası hiç tamir etmek gelmedi içimden. Ve tur çantalarını motosiklete yüklediğim gibi tur başlamış oldu…
Haftalardır bir bisiklet turu için rota planı yapmıştım. İşin içine motosiklet girince tüm rota iptal oldu. An itibari ile kafamda bir plan da yapamadım. Çünkü motosikleti şimdiye kadar hep ulaşım amaçlı kullanmıştım. Motosikletle gezinti/seyahat amaçlı sadece günübirlik turlar yapmıştım. İzmir’e geldim geleli hiç çıkış yapmadığım bir yolu tercih ettim… Kafamda Manisa yoluna sapmayı kurgularken kendimi Turgutlu sapağından çıkmış buldum. Tur planıma göre epey geç çıkmıştım yola fakat motosikletle, normal şartlarda bisikletle gün içinde aheste aheste alacağım yolu 1 saat içinde almıştım zaten. Tamam yol pek keyifli değildi. Gerek asfalt kalitesi gerek yarı kaotik bir trafik pek sürüş zevki bırakmadı. Zaten amacım ilk gün İzmir trafiğinden bir şekilde kurtulmak ve sonra daha dingin hareket etmek…
Turgut’luyu geçtim. Bir antik kent levhası gördüm. Hemen önümde Salihli’de… Sardes antik kenti… Bilgisayarımda Türkiye’nin antik kentlerinin çok büyük bir bölümünün işaretli olduğu bir harita var. Bu antik kentin de olduğuna eminim fakat plan yapmadan karşıma çıktığı için çok sevindim. Üzerimdeki motosiklet ceketinin fileli yazlık bir ceket olmasına ve hızımın 80 km/s den aşağıya düşmemesine rağmen yine de bunaltıcı bir hava vardı. Antik kente varınca kaskı, eldiveni, ceketi ve dizlikleri bir çırpıda çıkardım. Bu ekipmanlar ile durağan halde bu hava hiç mi hiç çekilmiyor.
Girişte müze kartımı gösterdim ve içeri daldım. Çevredeki yapılar pek dağınık geldi gözüme. Ama kayda değer bir kısmı günümüze kadar ulaşmayı başarmış. Muhtemelen önemli bir kısmı tadilat görmüş. Antik kentin tarihi ve izlenimlerim hakkında birşeyler yazabilmeyi çok isterdim fakat üzerinden geçen hatırı sayılır zaman nedeni ile yazılı kaynak oluşturabilecek kadar bilgi sahibi olduğuma inanmıyorum. Bu yüzden sizleri fotoğraflarla baş başa bırakıyorum…
Antik kentin birinci bölümü bitiyor. Fakat felaket acıkıyorum. Salihli’ye gelmeden ufak bir dinlenme tesisinin afişini görmüştüm. Belli ki köftelerine çok güveniyorlardı. Bu işletmeye gidip bir porsiyon köfte sipariş ettim. Masamda bulunan kağıtta yazanları şimdiye kadar hiçbir işletmede görmemiştim. Hele hele böyle bir yerde karşıma çıkacağı aklıma bile gelmezdi… Hatırlayabildiklerimden bir kaç tanesini yazayım…
En son ne zaman bir kedi sevdiniz?
En son ne zaman gök yüzüne bakarak uyudunuz?
En son ne zaman birisi için hediye aldınız?
En son ne zaman çıplak ayakla toprağa bastınız?
V.b. hayat için farkındalık yaratan bir çalışmaydı. Soruların pek çoğunu zaten düzenli olarak yapıyordum :) Bu çalışma çok hoşuma gitmişti…
Hakikaten köfteler müthişti. Köftenin yanında cacık-ayran karışımı özel bir içecek içtim. O da harikaydı ! Hatırlayabildiğim en önemli ayrıntı ise porsiyondaki köftelerin yanında duran, özenle pişirilmiş biber , domates ve sarımsaklardı. Bunları da köftelerle beraber afiyetle yiyorum. Ve bu sarımsaklar ufak bir hikayenin başlangıcı oluyor. İşletme sahibi geliyor. Tabaklara bakıyor, aferin hepsini bitirmişsin diyor :) Ben de ziyan etmeyi sevmediğimi, fakat bununla beraber hakikaten nefis yiyecekler olduğunu söylüyorum. Masaya buyur ediyorum. Çaylar geliyor, muhabbete başlıyorum. Abimiz yaklaşık 50’li yaşlarda, sakalından ve giyiminden gayet dini bütün bir insan olduğu belli oluyor. Haliyle konu dönüp dolaşıp din mevzusuna geliyor :) abi ile pek çok noktada aynı görüşte değiliz fakat tüm muhabbet boyunca çok zevk aldığımı söylemeliyim. Çünkü gayet mantıklı ve yere basan bilgilerin olduğu bir muhabbetti…
Vakit epey ilerledi. Tekrardan antik kentin olduğu yere gidip tapınakların bulunduğu bölümü gezeceğim. Abiden bir ricada bulundum. Gün geçti. Akşama işletmenin uygun bir yerine çadır kurup kuramayacağımı sordum. Cevap olumluydu. Artık konaklayacağım yeri de ayarladığıma göre gönül rahatlığı ile yeniden antik kenti dolaşabilirim….
Hava kararmadan yeniden dinlenme tesisine gidiyorum. Akşam yemeğimi yedikten sonra telefonda takılıyorum. Akşam bana gösterdikleri yere çadırımı kurup deliksiz bir uyku çekiyorum….
Ertesi sabah yine burada kahvaltımı yaptıktan sonra motosikleti yükleyip yola koyuluyorum. Motosiklet konulu pek fotoğrafım yok. Malum sürüş esnasında bisiklette olduğu gibi fotoğraf çekebilmek mümkün değil. Yine bisiklette olduğu gibi ara ara durup fotoğraf çekmek de pek insanın yapmak isteyeceği bir davranış değil. Çünkü fotoğrafı çekeceğiniz manzarayı görmek, bu manzaranın fotoğrafını çekmek istediğinizi düşünmek için aradan geçen bir kaç saniyede motosikletin yüksek hızından dolayı o manzarayı yüzlerce metre geçmiş oluyorsunuz. Geri dönmek de pek akıl karı olmuyor. Bir de önceden de bahsettim hava epey sıcak. Durmak, isteyeceğiniz en son şey :) Bisiklette olduğu gibi fotoğraf makinasına kolay ulaşabileceğim bir çantam yoktu… Ve farkediyorum ki tüm ekipmanlarım ve tecrübem hep bisiklet odaklı. Bu tur motosikletle seyahat amaçlı ciddi bir deneyim oluyor benim için…
Sardesten sonra İzmir-Uşak karayolundan sağa dönüp yönümü Denizli’ye çeviriyorum. Dün telefondan etrafı inceleyip bir kaç antik kenti kapsayacak şekilde bir rota çıkardım. Sıradaki antik kent Tripolis… Yaklaşık 110 km boyunca Salihli-Denizli karayolunda ilerliyorum. Düne nazaran daha sakin bir yol Tripolis antik kenti, Yenicekent yakınlarında, yolumun bir kaç kilometre dışında kalıyor. Bu yüzden dalgınlığınıza gelip yol ayrımını kaçırmanız çok olası. Bisikletle imkanı yok :)
Tripolis antik kenti oldukça büyük bir alana yayılmış bir antik kent. İlk intiba pek görülesi bir yapı olmadığı yönünde fakat etrafı dolaşmaya başladıkça insan kendini dağa taşa vurmaktan alıkoyamıyor. Merkezin biraz dışında bulunan tiyatro ve bir kaç yapıda daha kazma dahi vurulmamış. Bu şekilde hiç el değmeden günümüze ulaşmış yapıları görmek benim için çok ayrı bir keyif.
Antik kentte öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından kazılar sürüyordu. Öğlen tatili olduğundan etrafta pek kimseyi göremedim. İçeri girdikten kısa bir süre sonra bir arkadaş peşimden koşa koşa gelip antik kent hakkında bilgilendirici bir kaç broşür verdi. İşte bu çok iyi oldu. Çünkü etrafta bilgilendirme levhası o ana kadar hiç görmemiştim…
Tiyatro
Hava epey sıcak.Bu geniş düzlükte dinlenmek için bir yapının duvarında oluşan ufak bir gölgelikte yarım saat kadar dinlenip geri dönüyorum.
Sırada Laodikya antik kenti var. Ve bu antik kentte çektiğim ve paylaşabileceğim hiç fotoğrafım yok ! Çünkü burada tüm fotoğrafları cep telefonumla çekmiştim. Cep telefonum ise kano devrilmesi sonucu su aldığından dolayı içindeki fotoğraflarla beraber kullanılmaz hale geldi…
Laodikya antik kenti daha önceden Pamukkale/Hierapolis antik kenti turu esnasında uğramayı planladığımız, fakat zaman yetersizliğinden dolayı başka sefere ertelediğimiz bir antik kentti… Akşam Denizli’de konaklamak için İsmail ve Cahide dostlarımın evine misafir oluyorum. Yine Denizli’de bulunan Ahmet Turan’da sağolsun beni görmeyi ihmal etmiyor. Akşam güzel bir sohbetin ardından yatıyoruz. Epey yorulmuş olmalıyım ki hemen deliksiz bir uykuya dalmışım…
Sabah dağ yolundan Aphrodisias antik kentine geçiyorum. Hem kestirme güzel bir yol hem de ara yolların tadına bakma vakti gelmişti…
Motorumu yükleyip gps cihazıma rotayı aktarıyorum.
Yol çok keyifliydi. Kesinlikle geniş bir zamanda bisikletle tekrar bu yolu geçmeliyim. Yol durumu ve virajlardan dolayı yavaş yol alıyorum. Cekeyi çıkartıp püfür püfür bir yolculuk yapıyorum. Kesinlikle korumalar olmadan motosiklet sürüşünü tasvip etmiyorum fakat sıcak günlerde özellikle motosiklet ceketi kesinlikle katlanılması zor bir giyisi… Uzun tırmanışın ardından inişe geçiyorum. Ceketi giyiyorum bu sefer… Uzun inişin ardından ana yola çıkıyorum. Çok geçmeden Aphrodisias antik kentinin bulunduğu yere geldim. Burası oldukça meşhur ve büyük bir antik kent. Park alanı için ücret ödenmesi gerekiyor. Normalde motosikletimi yol kenarına park ederdim fakat üzerinde bulunan çantalar nedeni ile park ücretini ödemeyi kabul ediyorum.
Park alanı ile antik kent arasında 600 metrelik bir mesafe var. Bu yola özel araç girmesi yasak. Belediyenin ücretsiz olarak hizmet verdiği, traktörün arkasına yapılan özel bir römork ile antik kent alanına ulaşım yapılabiliyor.
Antik kentin hemen girişinde büyük bir müze bulunuyor. İlk burayı dolaşıyorum. İçeride istemediğim kadar heykel ve birbirinden güzel motifli kaya mezarları bulunuyor.
Açıkçası bir süre sonra insan tarihi eserleri incelerken biraz daha seçici olmaya başlıyor. Çünkü oldukça çoklar ve insan bir süre sonra sıkılmaya başlıyor…
Yaz günlerinin vazgeçilmez hayvanı :)
Ardından Aphrodisias’ın açık alanda bulunan yapılarını incelemeye çıkıyorum.
Buradaki en önemli yapılardan birisi Tetrapylon (dört kapı)
Afrodit Tapınağı
Vee stadyum ! İlk gördüğüm, bir antik kente ait stadyum burası… Burada uzunca zaman geçirdim. Çünkü çok hoşuma gitti. Oldukça büyük bir yapı. Bir ucundan diğer ucuna ulaşmak ve en üst basamağa kadar ulaşmak epey zahmetli bir iş…
Buradan sonra gördüğüm bir diğer stadyum ise Magnesia antik kentinde bulunuyor.
Etrafta hummalı bir arkeolojik çalışma vardı.
Aphrodisias antik kentini de detaylıca dolaştıktan sonra motorumun başına geçiyorum ve itina ile tüm koruma kıyafetlerimi giyiyorum. Açıkçası bu kadar kısa zamanda bu kadar çok antik kent görmek bana yetti. Aslında yolumun üzerinde daha çok antik kent var ama şimdilik bu kadarı kafi. Hem Aphrodisias gibi güzel bir antik kentten sonra daha az kalıntısı olan bir antik kent dolaşmak hiç keyifli olmayabilir.
Şimdilik turumuzun tarihi güzelliklerini sonlandırıp denize doğru yöneliyorum. Gazı açıp Muğla/Akyaka’ya geçiyorum. Burada bisikletten eski dostum Fırat ile buluşuyorum. Ertesi gün Akyaka’da kano kiralayıp Azmak’a giriyorum. Uzun süreden beri tekrar yapmak istediğim bir aktiviteydi. Öğleden sonra motorla Fethiye/Kabak’a geçiyorum. Kabak Koyu’nda bulunan kampinglerden birinde yine eski dostlarımdan birisi Ayşe çalışıyor. Ki daha önceden de Kabak Koyu’na gitmiş ve çok beğenmiştim.
Kabak Koyu’na ulaşmak epey meşakkatli. Normalde koya araç girmiyor. Sadece ufak bir kooperatifin işlettiği özel arazi araçları giriyor. Bir de patika yolu var. Motor üzerinde bulunan bunca yükü elimde taşıyamayacağımdan dolayı motorla inmek için şansımı deniyorum. Girişte güvenliğin olmadığı bir ana denk gelmiş olmalıyım ki sorunsuz içeri giriyorum. Toprak yolun büyük bölümü gayet temiz. Fakat sonlara doğru eğim fena halde dikleşiyor ve yol bozuluyor. Yüklü motosikletle bir şekilde iniyorum fakat dönüş yolunda burayı nasıl çıkacağımı da kara kara düşünmeye başlıyorum.
Kabak Koyu’na geldiğimde Ayşe’yi bulup çadırımı kuruyorum. Çok fazla yoruldum. Kullandığım motosiklet şehir içi ulaşım amacına yönelik üretilmiş bir model. Beygir gücü düşük ve bununla beraber yakıt tüketimi çok az. Uzun yol için pek uygun bir motosiklet değil. Fakat bisikletle bu motosikletin yaptığı hızın 5’te 1’i hızında seyahat ettiğimiz için bu motosikletle yaptığım 80 km ortalama hızda olan bir seyahat benim için fazlasıyla hızlı. Yalnız tek silindirin getirdiği bir titreşim mevzusu ve çok da rahat olmayan bir sele sorunum var. Açık konuşayım bisikletimde bulunan Brooks B17 sele çok daha rahat ! Bu yüzden saat başı mola vermek önemli. Aksi halde yolculuk giderek çekilmez bir hal alıyor…
Akşam Ayşe ile plan yapıyoruz. Bir grup arkadaşla beraber koyun iç kısmında bulunan şelaleye götürecek bizi…
Ertesi gün kahvaltının ardından belirlediğimiz saatta toplaşıp yürüyüşe geçiyoruz. Daha önceden Cennet Koyu’na bir yürüyüş yapmıştık. Bu sefer denizden uzaklaşıyoruz. Vadi boyunca kah kayaları aşarak, kah derenin içine girerek ilerliyor ve tırmanıyoruz.
Şelaleye yaklaştıkça gitmemiz gereken yol giderek daha da bozuluyor ve teknik geçişler çıkıyor karşımıza. Ulaştığımız şelalenin ufacık bir havuzu var, epey yüksek bir noktada. Kısaca parmak arası terlikle gelinebilecek bir yol değil.
Burada bir kaç saat zaman geçirdikten sonra koya geri dönüyoruz. Ertesi gün sabah erkenden motosikleti yükleyip dönüş yoluna giriyorum. İki gün önce indiğim o çok dik ve bozuk yoldan yukarı çıkmak epey zor oldu. Öyle ki ilk defa motosikletimin 1. viteste boğulduğu bir yokuş çıktım. Bir yandan debriyaj-gaz kombinasyonu, diğer yandan ayaklarımda motosikleti itekleyerek çıktım…
Ve önümde 350 kilometrelik bir Fethiye-İzmir yolu var. Ve bu yolu 1 günde almam gerekiyordu. Biraz zor ve sıkıcı oldu fakat başardım. Motosikletten indiğimde popomu bir süre hissetmedim…
4 gün gezi (670 km), 1 gün de dönüş yolu (370 km) olmak üzere toplamda 5 gün 1040 km’lik bir tur oldu. Motosiklet tur tecrübem olmadığı halde epey eğlendim. Bir daha motosikletli tur yaparsam artık daha tecrübeliyim. Biraz da bunlardan bahsedeyim…
*Mesela kesinlikle yaz aylarında motosiklet turu yapmam ! Bahar ayları çok daha keyifli bir tur yapılabilir ;)
*125 cc bir motosiklet ile günde 150-200 km mesafeli turlar daha keyifli olacağını düşünüyorum. Aksi halde motor üzerinde geçirilen süre uzayacak, akşam kamp yerinde kafanızda rüzgar uğultusu ve motor sesi eksik olmayacak…
*Seyahate (ekmek almaya giderken bile !) tam koruma ekipmanları ile çıkmak önemli. Seyahat esnasında sorun değil ama durduğunuz anda o kask, ceket ve diğer ekipmanlar sürekli elinize ayağınıza dolaşacak. ”Bisikletin gözünü seveyim” dediğim durumlardan birisi…
*Ne kadar yakıyor bu motorlar? 100 km/L verisi olarak ortalama 2.3 litre yakıyor. Kamp yükü ile uzun yolda herhalde 2.5-2.7 L yakar. Artçı da olursa 3.2 L’yi görürsünüz… Motorun deposu 13 L. Menzili siz hesaplayın…
*Trafik el verdiği müddetçe 60-70 km hız ideal bence. Biraz da olsa etrafa göz gezdirme fırsatınız olur. Bir yere ulaşma kafasıyla motosiklet sürmeyin. Zira motosiklet sürüşü keyifsizleşiyor…
Motosiklet görselinin bu kadar az olduğu bir yazı oldu fakat gezdiğim bu güzel yerleri sizlerle paylaşmadan edemedim. Başka bir turda görüşmek üzere ! ;)
GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz.
(Gps kayıdını sadece Cennet-Kabak dönüşü sırasında almıştım.)
-
motor Tutkunları