Pamukkale – Hierapolis
13-14 Ekim 2012
Uzun bir aradan sonra geçtiğimiz haftalarda güzel bir aktivite yaptık. Rotamız Denizli-Pamukkale. Dedik hem bisiklete binelim hem güzel doğası ve tarihi değeri olan bir yer görelim hem de kamp kuralım, güzel bir haftasonu geçirelim. Pamukkale’de kamp hizmeti veren işletmelerin çadır başına 20-30 TL arası abuk bir fiyat istemeleri nedeniyle kamp yükü de taşımaktan kurtulmak için kamp fikrinden vazgeçip otelde kalmayı planlıyoruz.
İzmir-Denizli arası otobüs ile 3.5 saatsürüyor. Hadi yerli firma olsun dedik kişi başı 25 TL’ye Pamukkale Turizm’den Denizli biletlerini aldık. Dedikya 3.5 saat. Cuma mesai bitiminden sonra yola çık binsek gece yarısı Denizli’de oluruz. Gece Denizli’de uykusuz, yorgun bir şekilde kalmak istemedik. Sabah çıksak İzmir otogarına 20 km mesafe, yani ortalama 1 saat kadar pedallamamız gerekecek. Neyse biz cumartesi sabah yola çıkmayı tercih ediyoruz.
06:30 evden çıkış, 8:00 otobüs hareket 11:30 Denizli otogar varış. Gitti günün yarısı. Kısa turlarda bu mevzu bahis durumlar tur detaylarında çok daha önemli oluyor.
Bizden daha beteri de var :) Eskilerden bisiklet dostum Funda’da Ankara’dan kalkıp geliyor. Denizli merkezde Pamukkale sapağında buluşup Pamukkale’ye doğru pedal basıyoruz. Denizli geçici otogarından Pamukkale sapağı 6 km. Pamukkale sapağından Pamukkale ise 17 km. İzmir’de de 20 km yapmıştık toplamda 43 km yol yapmış oluyoruz. Ve bu yolun büyük bölümü sevimsiz trafik içinde geçiyor. İşte bu yüzden haftasonu tatilinde Denizli’ye sırf Pamukkale ve çevresini görmek için gelecek kişilerin bisiklet alternatifini bir daha gözden geçirmelerini tavsiye ederim.
Pamukkale’ye vardığımızda kent merkezini pek birşeye benzetemedik. Acıkan karınlarımızı doyurmak için güzel bir işletme aradık. Öyle sulu yemek yapan bir yer bulmak pek zor. Çorba bulduğumuza dua ettik. Karınlarımızı doyurduktan sonra bisikletlerimizi de alıp Pamukkale kent içinden yürüyerek o meşhur traventenlere giden kapıya doğru pedallıyoruz.
Giriş 20 TL müze kart varsa sorun yok :) Müze kart 30 TL, öğrenci 15 TL. Yıl içinde bir kaç kere müzeye gittiğinizde müze kart kendini fazlasıyla çıkartıyor. Örneğin sırf Bergama’da müze ve çevresindeki antik kentleri gezdiğinizde müze kart kendini amorti ediyor. Eğer bu tip tescilli tarihi alanları gezmek istiyorsanız mutlaka ve mutlaka müze kart çıkartmalısınız.
Neyse gişedeki görevliler garip bir şekilde bisikletlerimizi uygun bir yere koymamıza müsaade etmediler. İlk defa böyle bir sorunla karşılaştık. Ne kadar anlatmaya çalışsak da nafile… Neyse baktık olacak gibi değil tekrar aşağıya inip bisikletlerimizi güvenilir bir işletmeye emanet edip gişelerden öyle geçiyoruz.
Bizim atladığımız önemli detaylardan birisi de sırt çantası. Dolaşacağımız Pamukkale traventenleri ve Hierapolis antik kenti oldukça büyük bir alanda bulunduğundan yanımızda su ve yiyecek bir şeyler bulundurmamız gerekiyordu. Bununla beraber cüzdan, mayo, havlu v.s. detaylar için ise yine bir sırt çantası şarttı.
Neyse, ayakkabılarımızı o bembeyaz yüzeyin bulunduğu kısma geldiğimizde çıkartıp elimize alarak yalın ayak yürümeye başlıyoruz.
Su alt kısımlarda soğuktu, yukarılara doğru çıktıkça ısınmaya başladı.
Mayolarımız bisiklet çantasında kaldığı için traventenlerin bulunduğu kısımda suya ancak ayaklarımızı sokabiliyoruz. Suya girme faslı yarına kaldı…
Funda 2. kamera olarak çok işimi gördü :) Bildiğiniz üzere fotoğraflarda pek yer alamam. Funda sayesinde Pamukkale’de bir kaç fotoğrafım olmuş oldu :)
Pamukkale ve Hierapolis antik kenti Unesco Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Ve bence bunu da hakeden bir yer. Doğa ile tarihin birleştiği müthiş bir yer burası. Benim açımdan tek sorun buraya oldukça fazla turistin geliyor olması :) Aynı Selçuk-Efes’de olduğu gibi burada da yoğun insan trafiğinden rahatsız oldum.
Yalnız fotoğraf çekmek için oldukça güzel bir mekan. Farklı bir diyar sanki. Bembeyaz kireç kaplanmış kayaların üzerinde yalın ayak yürüyoruz. Daha önceleri gelmek gerekirdi buraya.
Ve yolun sonuna geliyoruz. En yukarıda bulunan havuz en sıcak olanı, sonra aşağıya doğru kademe kademe soğuyor. Bu soğukluk haliyle insan yoğunluğu ile de doğru orantılı :) Yani yukarda ki havuzlarda daha çok insan var, aşağılara doğru insan yoğunluğu giderek azalıyor
Tekrardan ayakkabılarımızı giyiyoruz. Artık tırmanma faslı bitti. Bulunduğumuz alan genel itİleride düzlük, ardından tekrar dağ yükselmeye devam ediyor. Karşımızda Honaz Dağı 2520 m.
Traventenlerin bulunduğu bölümden çıktıktan sonra ilk iş müzeye girmek oluyor. Burada müze olduğunu bilmiyordum Görünce biraz şaşırdım doğrusu. Gişe’den geçmiştik ya Müze’ye giriş ayrı. Yani müze kartınız yoksa gişede verdiğiniz 20 TL haricinde müzeye de girmek için ekstra para vermeniz gerekiyor.
Müzenin benim için en önemli kısımları heykel ve kabartmalar oluşturuyor. Çeşitli kap kaçakların, sikke, altın v.b. buluntular bek ilgimi çekmiyor.
Müzede bulunan heykel ve tüm taş işçilikleri görülmeye değer. Hayran hayran seyrediyoruz. Hem o zamanın yaşam şekli hakkında etraflıca bilgi edinebilirken hem de sanatın eski zamanlarda ne derece ileri olduğunu görebiliyoruz.
Tüm salonları teker teker dolaşıp en son müze bahçesinde bulunan eserlere göz gezdiriyoruz.
Funda ile Özlem bir sütun başının çevresinde dikkatli dikkatli bir şeyler inceliyorlar.
Merak edip yanlarına gidiyorum. Sütun başında işlenen boğaya saldıran aslan figürlerinde her bir boğanın ifadesi farklı farklı. Ve hepsinin yüzünde dehşet ifadesi var.
Turun daha başındayız ve epey yorulduk :) Müzenin bahçesinde dinlenip yanımızda getirdiğimiz simit,poaça ve bisküvilerden atıştırıp antik havuza doğru yol alıyoruz.
Burası ayrı bir işletmeymiş. Ortasında havuz bulunan bir cafe diyebiliriz buraya. Havuza 2 saatlik girişin bedeli 30 TL. Bu civarda traventenlerin oluşmasına sebep olan kaynak suların kaynaklarından en büyüğü burasıymış. Su aşırı sıcak olmamakla beraber sıcak. Havuzun dibinde bulunan sütunlar havuza antik bir hava katmış evet :) Bu seferlik paramıza kıyıp havuza girmeyi tercih etmiyoruz. Daha soğuk bir zamanda geldiğimizde buranın konforunun tadı daha iyi çıkacağından kuşkum yok.
Antik havuzu da dolaştıktan sonra kendimizi kocamaan bir araziye atıyoruz. Neresinden başlasak bilemedik. Koskoca Hierapolis’teyiz. Düz mesafe 2.5 km uzunluğunda ve dağ yamacına doğru ilerleyecek biçimde 700 metre eninde bir alanda bulunan yapılardan bahsediyorum. Ve biz bu alanın tam ortasından giriş yaptık sağa mı gitsek sola mı bilemedik dümdüz yukarı doğru hareket ettik.
Yolumuzun üzerine ilk anıtsal çeşme çıkıyor. Bulunduğu şehri güzelleştirmek adına halkın isteği doğrultusunda yaptırılırmış. Yakından inceleyince güzel bir mimariye sahip bir yapı olduğu anlaşılıyor. Keşke ilk halini görebilme şansımız olsaydı. Bu anıtsal çeşmenin hemen yan tarafında Apollon tapınağı var.
Ha bu arada şaka maka artık git gide yapıların önündeki levhalara bakmadan yapıların ne olduğunu tahmin edebilir hale gelmeye başlıyoruz. Özlem Apollon tapınağını yapısına bakarak tahmin etti :) Bununla birlikte mitoloji tarihi hakkında da yavaş yavaş parça bilgiler birleşip hikayeleri tamamlamaya başladı.
Şehrin merkezi ve güney çevresinde yer yüzeyinde bol miktarda fotoğrafta görülen su kanallarından rastladık. Ve halen tam olarak nasıl yapıldığına dair fikrim yok. Çünkü kanallara bakıldığında yüzeyde bulunan kayaların oyulması ile oluşmuş gibi duruyor. Fakat yüzeydeki kayaların bu kadar işlevsel bir şekilde alanda bulunması da bana pek mantıklı gelmedi.
Apollon Tapınağı.
Hierapolis’in bulunduğu dağın daha üst kısmında yamaç paraşütü yapanların atladığı alan bulunuyor. Gün içinde üzerimizden çok sayıda yamaç paraşütü yapan insan geçti. Burası bir bakıma tarihin,doğanın ve spor aktivitelerinin buluştuğu güzel bir ortak nokta diyebiliriz.
Tırmanmaya devam ediyoruz. İstikametimiz tiyatro.
Tiyatronun bilgilendirme levhasında yıllara göre tiyatronun durumu ve restorasyon çalışmaları güzelce açıklanmış.
Tiyatroya girdiğimde tiyatronun çok güzel korunduğu ve restore edildiğini gördüm. Şimdiye kadar gördüğüm en güzel tiyatro bu diyebilirim. Büyüklük, ihtişam bir tarafa bir antik tiyatroyu ilk defa bu kadar tek parça, bütün halinde gördüm. Restorasyon çalışmalarında güzel işler çıkarılmış ve çalışmalar halen devam ediyor.
Tiyatronun taşlarının birinde bu yazı dikkatimizi çekiyor. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir tarihi esere zarar verilmiş olması evet kötü bir şey fakat buradaki durum yapının bütünlüğüne pek zarar vermemiş ve yazıda verilen mesaj ile üzerinden geçen onca zaman, yazıyı yazan zatı kötü anmamıza mani oluyor.
Günün büyük kısmı geçti, artık güneş yavaş yavaş batıyor. Fakat biz daha turumuzu bitirmedik ve gezdiğimiz alan ile gezeceğimiz alana baktığımızda burayı bugüne bitirebilmemizin imkanı olmadığını anlıyoruz.
Tiyatronun daha da üst kısımlarına çıkınca biraz daha yakın tarihin kutsal alanları ile karşılaşıyoruz.
Aziz Philippus Martyrionu
Hava epey karardı. Kapıya doğru yöneldik fakat yönelmişken de farklı bir yol izleyerek yeni yapılar görmeye çalışıyoruz.
Az önceki bulunduğumuz alanın hemen solunda (kuzey batı) mezarlara rastlıyoruz. Gayet iyi durumdalar.
Hava iyice karardı. Bu arada tiyatrodan sonra kimseyi göremedik. Sanırım buraya gelen turistler bu kadar ayrıntılı dolaşmıyorlar. Muhtemelen onları dolaştıran rehber antik kentin önemli alanlarını gezdirip turu uzatmadan bitiriyorlar. Eh tabi ki bu saate de buralarda bizden başka aklından zoru olan insanın olmaması da pek normal Müze’nin önüne geldiğimizde ancak güvenlik görevlilerini görebiliyoruz. Onlar da bizi bu saatte gördüklerine epey şaşırıyorlar.
Traventenlerin bulunduğu kısım halen şenlik .Bildiğim kadarıyla gece bile buradaki havuzların keyfini süren insanlar oluyormuş.
Girdiğimiz kapıdan çıkmak için ayakkabılarımızı tekrar çıkartıp ışıklandırılmış yoldan inişe geçiyoruz. İşin güzel tarafı ister direk kent içinden yürüyerek keyifli bir yolculukla ister otomobil ile antik kente kolaylıkla ulaşılabiliyor olması.
Ha bu ara aramızda kalsın antik kentin içinde geceyi geçirmek gibi bir hayalim var. Antik kentin 24 saat açık olduğunu biliyorum. İçeride konaklamak yasak. Bence bir çelişki var burada :) Neyse çadır kurmak dikkat çekebilir fakat uyku tulumu mat ile pek ala bir köşede kıvrılıp uyunabilir ve kimsenin ruhu bile duymaz. Hatta işi biraz abartıp şu ev biçimindeki mezarlarda da uyunabilir. Evet evet bunu bi ara mutlaka yapmalıyım :)
Merkeze inip uygun fiyatlı bir otel arıyoruz. Bizim gibiler çok şey istemez. Sıcak bir duş, temiz bir yatak oh mis ! Kahvaltı dahil kişi başı 30 TL’ye antik kent yaya gişesine oldukça yakın olan Alida pansiyonda konaklıyoruz. Belki biraz pazarlık etek 25 TL’ye inebilirdik fakat başka sefere artık…
Ertesi gün kahvaltımızı yapıp, çantalarımızı toparlayıp, fazla eşyalarımızı pansiyonun uygun bir bölümüne bıraktıktan sonra bu sefer bisikletlerimizle Hierapolis antik kentinin Güney Kapısına doğru ilerliyoruz.
Yolumuzun üzerinde antik kentten gelen bir yapı görüyoruz. Su kemeri mi desem? Su kanalı mı desem ? Yahu kayanın üzerini oyarsın su kanalı olur tamam. Fakat sy kemeri işlevini gören bir yapı için bu kadar işine uygun bir doğal yapının kendiliğinden oluşması pek kafama yatmadı doğrusu.
Hierapolis antik kentine araçları ile gelenler için Antik kentin kuzey ve güneyinde olmak üzere iki ana kapı ve bu kapının bulunduğu alanlarda geniş bir otopark ve çeşitli işletmeler var. Otopark ücretli tabii…
Dün bize kent girişine bisiklet parketmemizi engelleyen görevli mantığı burada yoktu. Hatta güvenlik görevlisi arkadaş bisikletlerimizi park edip kilitleyebileceğimiz alan konusunda elinden gelen yardımı yaptı.
Güney Bizans Kapısından geçiyoruz.
Surlardan içeri girdikten sonra bizi ilk Gymnasium karşılıyor. Adından da tahmin edilebileceği üzere bu alan insanların spor ve kılıç talimi yapabildikleri alan imiş.
Su kemerleri her yerde !
Yine uzaktan tiyatroyu görüyoruz. Aslında kentin güney kısmında pek gezilmedik alan bırakmamışız gibi…
Funda ile Özlem beraber takılıyorlar. Ben bir sağa bir sola koşturup fotoğraf çekiyorum.
Bu taşın işlevini başlangıçta anlamamıştım fakat başka bir yerde yine benzer bir taşın yanındaki bilgilendirme levhasından öğreniyorum ki bu taş zeytin yağı çıkarma işleminde kullanılan bir yaşmış.
Dün gezdiğimiz anıtsal çeşmenin yanındayım.
Küçük göletlerin yanından geçiyoruz.
Antik kentin kuzey kapısına doğru ilerliyoruz. Bu kısım peyzaj düzenlemesi açısından oldukça güzel işler çıkarılmış. Vaktiniz bol ise buralarda dinlenebilirsiniz, ağaç altında kitabınızı ya da antik kent hakkında bilgilendirici buroşürleri okuyabilirsiniz.
Vee bir su kemeri daha. Sanırım antik kentin çevresinde bulunan her iki su kemerini de böylelikle görmüş olduk. Bu manzara karşısında bir 10 dakika oturup Özlem, Funda ve ben kafa kafaya verip bu yapının nasıl oluştuğuna dair tahminler yürüttük. Çok mantıklı sonuçlara ulaşabildiğimiz söylenemez :)
Antik kentin kuzey tarafı, kentin mezarlığı desek yanlış olmaz. Her yer mezar dolu. İrili ufaklı, farklı mimarilere sahip bir sürü mezar var. Hatta lanetli bir mezar bile var. Mezarın üst kısmında ”Bu mezara zarar verenler yeraltı tanrıları tarafından lanetlecektir” gibi ibareler yer alıyormuş.
Mezarların giriş kısmında kapı şeklinde kabartmalı kapılar yapılmış. Bu kapı şekli ölümden sonra yeni bir hayatın girişini simgeliyormuş.
Antik kentin içinden araç geçebilecek genişlikte biri toprak biri asfalt olmak üzere iki yol var. Yanımızdan geçen iki turistten biri diğerine soruyor ”nasıl oluyor da bu mezarlar yan yana dizilip arada boşluk bırakarak yol oluşturmuş? Kim bilir belki cidden burası geçmişten beri yol olarak bırakıldı ya da yol açmak için bu kısımlardaki mezarlar kenara ötelendi. Bilemiyoruz…
Funda geçmiş zamanda ölü olmanın nasıl bir duygu olduğunu hissetmeye çalışıyor :)
Ve artık diğer kapı göründü :)
Kuzey kapısında bulunan bir büfenin masasında dinleniyoruz. Herşey pahallı. Küçük su 1, büyük su 3 TL buradan diğer yiyeceklerin fiyatını da oranlayıp siz bulun :) Ama şunu belirteyim yine buranın insafı varmış. Ne demek istediğimi ileride anlayacaksınız…
Dönüş yolunda atladığım yapıları toplaya toplaya ilerliyorum.
Depremler nedeni ile Hamama Bazilika’nın yıkılmaya yüz tutmuş bu devasa duvarı bu çelik konstrüksiyonlar ile ayakta tutulmaya çalışılıyor.
Hamam Bazilika
İşte mevzubahiis Zeytinyağı sıkılmak için inşa edilmiş bölüm.
Frontinus caddesine giriyoruz. Cadde 14 metre genişliğindeymiş. Sonraları caddenin bir kısmını işgal eden mekanlar yapılmış. Daha sonra cadde genişliği 8 metreye indirilmiş. Günümüzde de benzer durumlar yok mu? Yıllar geçiyor ama insanoğlu hep aynı…
Caddenin altında kanalizasyon sistemi var. Caddenin tabanını oluşturan devasa taşların aralarından bu kanalizasyonu ara ara görebilmek mümkün…
Yanlış anlamadıysak burası hela oluyor :)
Özlem üzerine aldığı peştamali öyle bir kullanmış ki antik yunandan kalma insanları canlandırmış.
Ve böylelikle antik kenti bitirmiş oluyoruz. Güney kapısı’ndan geri dönüş için antik kent içinde 15 dk’da bir kalkan küçük minibüsler vardı. 1 TL’ye geldiğimiz yolu geri dönebilirdik fakat ben akıllılık yapıp Bazilika v.b. yapıları dönüş yolunda görmeyi planladığım için bu otobüsleri kullanamadık.
Traventen’lerin olduğu alandaki bir işletmenin fiyat listesini koyuyorum. Ona göre hazırlayın kendinizi ya da hazırlıklı gelin ;)
Bu sefer mayolarımız yanımızda. Sıcak su havuzlarına girebileceğiz.
Keyfimize diyecek yok doğrusu. Yalnız bu havuzlar epey sığ imiş. Hani en azından su seviyesi bel hizasına falan gelir diye tahmin ediyordum fakat dizin biraz üzerinde. İnsanlar havuzun içine oturduklarından havuz hep derin görünüyordu gözüme. Buradan da yüzmek isteyenler için tek alternatifin antik havuz olduğunu anlıyoruz.
Tüm yorgunluğumuzu sıcak havuzlarda atıp bisikletlerimizin yanına geçiyoruz.
Pamukkale’de son kez karınlarımızı doyurup Denizli’ye doğru yola koyuluyoruz. Akşam 23:00’te olacak şekilde biletlerimizi almıştık. Vakit kaybetmeden yola koyuluyoruz. Funda’nın otobüsü ise gece yarısı olduğundan vakit geçirecek epey zamanı olduğu için kalan zamanı akrabaları ile geçirmeyi tercih ediyor…
Denizli – Pamukkale yolu üzerinde bir de Laodicea antik kenti vardı fakat zamanımız olmadığından dolayı başka zamana erteledik…
Ve böylelikle bir antik kenti daha bitirmiş oluyoruz.
Pamukkale hakkında daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Bu arada ! Bu sefer bir değişiklik yaptım yazı içerisine özet olacak kadar fotoğraf ekledim. Tüm fotoğraflara galeriden erişebilirsiniz.
GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz.
Harita Bilgisi:
View Pamukkale – Hierapolis in a larger map
Son Yorumlar