Karagöl Mevkii Kamplı Tur
6 Haziran 2012
”Bu haftasonu nereye gitsek?” Diye düşünürken Can arkadaş Karagöl’ü önerdi.Karagöl ne zamandan beri gitmek istediğim fakat bir türlü gitmek kısmet olmayan yerlerden biriydi. Özlem’de bu fikre sıcak bakınca bagajlarımızı doldurup, tulumu,matı ve çadırı kaptığımız gibi yola düştük.
Yalnız benim benzin ocağı arızalandığı ve üreticisine geri gönderdiğim için kamp yaptığımız yerde yemek pişirmek için bir ocağa ihtiyacımız olacaktı. Ateş yakabilirdik fakat kalacağımız yeri tam kestiremediğimizden dolayı bu alternatifi hep sona saklıyorduk.
Böylelikle bir bakıma bana ne zamandan beri merak ettiğim alkol ile çalışan kamp ocaklarından edinme fırsatı doğurmuştu. Önce Konak’a geçip alkol ocağı satın alıyoruz ve ardından Karşıyaka’ya geçin Can ile buluşuyoruz.
Ocak alma işi bizi biraz oyaladığından dolayı hem öğle sıcağına yakalandık hem de karnımızı doyurmaya fırsat bulamamıştık. Şehirden çıkmadan önce karnımızı bir yerlerde doyurmamız gerekiyordu.
Yol üzerinde yine nefis ev yemekleri yapan küçük bir işletme buluyoruz ve burada karınları bir güzel doyuruyoruz.
Sonra alış-veriş yapıp yola çıkıyoruz. Bir süre sonra şehirin trafiğinden kurtulup Yamanlar Dağ’ında doğru ilerliyoruz.
Şehrin hemen çıkışındaki hayvan barınağında biraz soluklanıyoruz. Bir şey dikkatimizi çekiyor. Buradaki köpeklerin bir çoğu cins köpek. Anlaşılan o ki bir şekilde köpek edinen insanların bazıları köpeği bakamayacaklarını anlayınca ya da sıkılınca köpeklerini sokağa bırakıyorlar. Acı bir durum…
Yokuş çıkmaya devam ediyoruz. Hava cidden sıcak. Km saatim havanın 42 derece sıcaklığında olduğunu yazıyor.
İrtifa kazandıkça İzmir manzarası ortaya çıkıyor.
Yamanlar Köyü manzarasında biraz dinleniyoruz. Rakım 480m.
Özlem’in durumu gayet iyi. Bu turun zayıf halkası benim. Sıcaklarla pek aram olmadığı belli sanırım :)
Yamanlar Köyü
Tırmanışa devam
700 rakıma kadar neredeyse aralıksız tırmanış devam ediyor. Bundan sonra yine çıkış ağırlıklı olmak üzere inişli-çıkışlı bir yol izliyoruz. Çevremiz ormanla kaplanmaya başlıyor. Ağaçların yola düşen gölgeleri sayesinde güneşten korunarak yol alıyoruz.
Artık yol almak çok daha zevkli. Biraz memleketimi anımsatıyor. Yaylaya çıkarken belirli bir rakımın üzerinde buna benzer bir bitki örtüsü ve coğrafya olurdu.
Tırmandıkça sıcaklık düştü ve hava daha çekilir bir hal almaya başladı. Fakat bu sefer de acıkmaya ve daha çabuk yorulmaya başladık. Maalesef yolda atıştırmak için yanımıza kayda değer birşey almamıştık.
Bir an önce Karagöl’e varıp kamp atmak istiyoruz. Son bir rampa daha tırmanıp 860 rakıma ulaşıyoruz ve hemen ardından 820 rakımdaki Karagöl’e iniyoruz.
Karagöl bir krater gölüymüş. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından devlet güvencesine alınmış ve mesire yeri olarak kullanılıyor. Haliyle doğal güzelliği çeşitli yapılar ve mangal yapan insanlar nedeniyle bizim istediğimiz sakin ve doğal ortam olamayacak gibi görünüyordu.
Aslında gayet güzel bir yer…
Kapıda ücret tarifesini görüyoruz. Kişi başı 5 TL. Eh tüm gün burada kalacağımız ve kamp kuracağımız için makul bir ücret gibi… Fakat sonradan gördüğümüz 19 TL Çadır yeri ücreti yenilir, yutulur cinsten olmadığından burada kalmaktan vazgeçiyoruz.
İyice yorulduk (en azından ben), ve iyice acıktık… Yakınında su bulunan, pazar mangalcılarının bizi rahatsız edemeyeceği, ormanın içinde ve kamp kurulabilir bir yer aramaya başladık.
Karagöl’e varmadan 2.3 km önce geçtiğimiz çeşme yakınında ormana giren bir yol buluyoruz. Eh yakınlarda çeşme de var o zaman bu yoldan içeri gidip uygun bir yere kamp atmaya karar veriyoruz.
Ben önden keşif yapıp uygun bir yer buluyorum. Can ve Özlem’de bulduğum yeri beğeniyorlar ve hemen çadırlarımızı kuruyoruz.
Çadırları kurar kurmaz yeni aldığım alkol ocağını çıkartıp makarna yapmak için su ısıtıyorum.
Fakat makarnanın pişmesini bekleyecek kadar sabrımız yok. Yanımızda her ihtimale karşı hazırlıklı olmak için taşıdığımız konserve yiyeceklerden ikisini mideye indirerek açlığımızı bastırıyoruz.
Biz atıştırırken ocak ağır ağır makarnayı pişiriyor.
Karınlar doydu. Kamp kurduğumuz yeri gündüz gözüyle görüp çevreyi keşfetmek cidden güzel şey. Etrafı fotoğraflıyorum.
50 mm sabit lens ile fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Bu sebeple kamp yerinden geniş açılı fotoğraf pek yok.
Can ve yeni çadırı…
Özlem :)
Bulunduğumuz yerin pek bir manzarası yok. Ormanın içindeyiz. Direk güneş de almıyor. Bu nedenle hava sıcaklığı oldukça iyi. Batan güneşin ağaçlardan arta kalan ışıkları yakın yerlere düşüyor.
Özlem’in kahve keyfi.
Anlaşılan hala kendime gelebilmiş değilim :)
Hava kararırken yatma kararı alıyoruz ve çadırlarımıza çekiliyoruz. Ateş yaksak gece daha da uzayabilirdi fakat hem yangına sebebiyet vermemek hem de insanların ve jandarmanın dikkatini çekmemek için bu düşüncemizi gerçekleştirmiyoruz.
Gece önce şimşekler eşliğinde gök gürlüyor ve ardından hafif bir yağmur başlıyor. Bu bizim için kötü değil aksine güzel bir şey. Yağmur damlalarının çadırın tentesinde çıkardığı sesler eşliğinde uyumaya devam ediyoruz. Sabah belirli bir saate kadar yağmur devam ediyor. Bulunduğumuz yer orman içi olduğundan güneş doğmasına rağmen direk çadırlarımızın üzerine güneş ışınları düşmediğinden çadırın içinin birden ısınması ve tatsız bir sıcaklık ile uyanma tecrübesini tekrar yaşamamış oluyoruz.
Çadırımızın bagajında bulunan çantamızda sabahlamış örümcek arkadaş.
Can sabah fotoğraf çekmeye devam ediyor.
Öğleden sonra sıcaklık düşene kadar buralardayız. Kahvaltımızı yaptıktan sonra biraz kitap okuyup, fotoğraf çekerek zaman geçiriyoruz.
Ormanı biraz keşfetmeye karar veriyoruz.Orman içinden gezerek Karagöl’e giden araç yolunun zirve noktasına kadar devam ediyoruz.
Özlem’in elindeki kitap dikkatinizi çekmiştir. Uzman olmak için çalışan Özlem tatillerde bile ders çalışmayı ihmal etmiyor.
Anayol’a çıkıyoruz.
Tekrardan Karagöl’ün girişine geliyoruz. Amacımız hem tuvalet ihtiyacımızı karşılamak hem de içerideki işletmeden ekmek v.s. yiyecek satın almak. Fakat girişteki insiyatifi olmayan görevli amca içeri girişte her halükarda giriş ücreti keseceğini söylüyor. Biz de içeri girmeden geri dönüyoruz.
Karagöl girşinin hemen yan tarafında bu levha dikkatimi çekiyor. İzmir Kalkınma Ajansı destekli yürüyüş yolunun bilgilendirme levhasıymış.
Kamp yerimize geri dönüyoruz.
Çadırlarımızın bulunduğu küçük tepe.
Çadırlarımızı ve bisikletlerimizi yalnız başlarına bırakmakta hiçbir tereddüt yaşamadık. Çünkü bulunduğumuz yere insanların gelmesi çok çok küçük bir ihtimal. Normal bir aracın girebilme imkanı ise sıfır…
Kamp alanına dönüp vakit geçirip eğlenmeye devam ediyoruz.
Saat 15:30 gibi eşyalarımızı toplayıp geri dönüş yoluna geçiyoruz.
Kamp yerimizden ayrılırken. Buraya normal bir aracın gelebilmesine imkan olmadığına dair güzel bir örnek.
Özlem daha fazla bisikletin dengesini sağlayamıyor ve bisiklet yana yatıyor.
İnişin hemen ardından kısa fakat oldukça dik bir çıkışımız var. Dün gece yağan yağmur ile zemin hala yumuşak. Buradan çıkarken epey zorlanmıştık.
Ve sonunda anayola çıkıyoruz.
Yol kenarında bulduğumuz bir dut ağacınında mola verip dut yiyoruz. Başlangıçta tek tek topladığımız dutlara daha iyi bir çözüm getiriyoruz. Can’ın yanında taşıdığı örtü sayesinde dut ağacının dallarını sallayarak döktüğümüz dutları örtüde topluyoruz :)
İzmir’e indiğimizde Can’ın evine misafir oluyoruz. Biz gelmeden evvel Can’ın karısı Serpil sofrayı donatmış. Biz de epey acıkmışız. Sofrada bir yandan karnımızı doyururken diğer yandan da muhabbete devam ediyoruz.
Sonra Canlardan ayrılıp Karşıyaka’dan Konak’a geçiyoruz. Amacımız sahilden geze geze eve varmak. Fakat Konak iskeleye vardığımız gibi yaz yağmuru bindiriyor tepemize. Biz de bir süre iskelede yağmurun dinmesini bekliyoruz.
Yağmurun dindiğinden emin olunca tekrardan yola koyuluyoruz. Fakat kara bulutlar peşimizi bırakmıyor.
Ne kadar hızlı gidersek gidelim bir yerden sonra tekrardan yağmura yakalanıyoruz. Hemen bir otobüs durağına sığınıyoruz. Birazdan yağmur doluya çeviriyor. Otobüs durağına sığındığımıza şükrediyoruz. Bol miktarda şimşek çakıyor. Fotoğraflayamıyorum maalesef. Daha büyük dertlerimiz var :)
Yağmurun dindiğinden emin olunca tekrardan yola koyuluyoruz. Üçkuyular’a geldiğimizde yol bu haldeydi. Ne kadar sağlam bir yağmurdan kaçtığımız daha net anlaşılmıştır. Eve gelene kadar irili ufaklı bir çok göletten geçiyoruz. Böylelikle yakın zamanda tanıtımını yaptığımız Topeak çanta yağmurluğunu da test etmiş olduk. Özlem’in dediği gibi ” Eee Enes’le yaşamak böyle bişey” :)
Özlem’den not: Yağmurluk cidden işe yarıyor. İşlevselmiş, sevdim…
GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz.
Harita Bilgisi:
Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Karagöl
-
Pastel Uykuda
-
Emre Özçelik
-
Erkin Öztürk
-
Güneş AKDOĞAN
-
fatih