Karaburun Günübirlik Motorize Keşif

 27.04.2013

Günlerden cumartesi. Bu haftasonu tekim. Ne yapsam ne yapsam diye düşünürken kafamda Karaburun yarımadası belirdi. Ofiste boş vakitlerimde üzerinde çok çalışmışlığım var fakat daha önceden hazırladığım çalışmaları derleyecek vakit bile bulamadan kendimi motosikletin selesinde buldum. Üzerinize afiyet bir önceki hafta yaptığımız Az Bilinen Antik Kentler Turu’ndan kalma bacaklarda ki yorgunluk halen devam ediyordu. Tam olarak plan yoktu. Yolumun üzerinde bulunan Hasat ekmek fırınından bir kaç unlu mamul alıp balıkçı barınağında duble çay eşliğinde tıkındıktan sonra Balıklıova’dan itibaren yarımadayı saat yönünde dolaşmayı hedefliyordum. Ama öyle kuru kuru dolaşmayacağım, koy koy gezeceğim. Sevgili Olcay’ın tabiri ile koy, koy, koya, koya :)

Kahvaltı yapacağımdan otobana girmiyorum. Çok yoğun olmasa da ufaktan Güzelbahçe trafiğini çekip kahvaltılıklarımı aldıktan sonra balıkçı barınağında manzaraya karşı çayımı yudumlayarak tüketiyorum.

Ardından yola devam ediyorum. Karaburun sapağına kadar kendi halimde yol alıyorum. Karaburun sapağından itibaren Balıklıova’ya kadar konvoy şeklinde sabit hızda ilerliyoruz. Balıklıova’dan Ildırı yoluna sapıyorum. İşte tam burada mübadele sırasında boşaltılan köylerden birisi var. Seneler evvel uzaktan görmüştüm fakat yakınına gidip gezebilecek kadar vaktim olmamıştı. Şimdi tüm gün benim. Önce motosikleti uygun bir ağaç gölgesine parkedip bir hışımla kask, eldiven ve ceketi çıkartıp motosikletin envai bölümlerine yerleştiriyorum. Zira hava sıcak, durduğum anda ceket,  kask ve eldiven içinde durulmaz bir hal alıyor. Tur boyunca bu soyunma ve giyinme seramonisi eksiksiz olarak her dur-kalk da yaşanıyor.

Gel gelelim köye… Köyün adını sanını bilmiyorum. Terkedilip gidildiği her halinden belli. Evlerin büyük kısmı yıkılmış, bir kaç duvarı ayakta. Ev mimarileri hakkında etraflıca bilgiler ediniyorum. Duvarı oluşturan taşlar alelade iken köşe taşları daha muntazam. Fakat bu muntazamlıkta başka bişey var…

İşlenmiş bir köşe taşı. Fakat sanki bu taş ev için değil de daha farklı bir amaç için yapılmış. Kim bilir belki de daha eski dönemlerde başka bir yapının taşı şimdi bu evin köşe taşı olmuştur…

Otlar ve çiçekler diz boyu.. Burada yılan var mıdır? O ne orada bişey kıpırdadı diyerek ürkek bir ceylan gibi (evet canavar da yalnız iken ürkebiliyor) seke seke evlerin arasında dolanıyorum.

Bir başka evin köşe taşı…

Sanırsam burası da okul olmalı. Bir yangın çıkmış olmalı ki iç duvarlar simsiyahtı…

Çok kısa bir süre içinde tekrardan giyinip, motorumu tepikleme usülü çalıştırıyorum. Üzerinize afiyet aküm bitmiş de… Servisin elinde de yeni akü kalmamış, temin edinceye kadar böyle her hareket anında tepikleme ile motoru çalıştıracağım… Tekrardan denizi görüp yola devam ediyorum.

Yol üzerindeki iniş çıkışları görünce buraları bisiklet ile nasıl aştığıma bir kez daha hayret ettim. O kadar çoklar ki bir süre sonra insan ister istemez morali bozuluyor. Anayol’un denize yakın kısımlarında hemen küçük bir sahili gözüme kestiriyorum. Sahil güzel deniz berrak ama temizliğinden şüpheliyim. Çevrede bol miktarda balık çiftliği var.

Yoluma devam ediyorum. Uzun bir tırmanışın tam ortasında sola sapan toprak bir yol var. Telefonun google maps uygulamasından (çoğu yerde internet çekiyor) yolun nereye çıktığına bakıyorum. Ufak bir tepe aşıp koya iniyor. Ben de koya bakmak için yola giriyorum.

İniş ve çıkış kısmında bazı bölümler zorlasa da sorunsuz bir şekilde koya inmeyi başarıyorum. Yol üzerinde yer yer gelişi güzel döşenmiş kilit parke  kaplama beni buranın pek de ıssız olmadığı konusunda şüphelendirmişti. Koya indiğimde bir kaç araç görüyorum. Her ne olursa olsun geldiğim yola bakarak öyle her isteyenin gelebileceği bir parkur olduğunu söyleyemem. Burada bir takım abiler küçük bir barınak yapmışlar denizde takılıyorlar. Küçük bir kesimin uğrak kafa dinleme alanı demek ki. Kendilerini fazla rahatsız etmeden koya bir göz atıp geldiğim yolu geri dönüyorum.

Dönüş yolu.

Düzlüğü bol bulunca tatil sitelerini de bir bir patlatmışlar. Aşağıya inip sahile bir göz attım. Sahil işte… Belli ki yazın çok insan alıyor etraf geçen seneden kalma çöplerle dolu…

Bu koy fena değil. Fazlası ile yoldan görünüyor bu dezavantaj olsa da gerek deniz gerek ağaçlar olsun kamp kurmak için ideal göründü gözüme. Bir de şu gölet olmayaydı iyiydi. Muhtemelen sivrisinek istilasından tüm gece zehir olabilir…

Yine de aşağıya inip etrafı kolaçan etmekten kendimi alamıyorum. Burası Tuzla Koyu imiş.

Kamp için güzel bir alan…

İleride bir vadi girişi var. Vadi başlangıcı ile beraber ufak bir çam ormanına giriliyor. Tam burada fotoğrafta görülen taş duvar dikkatimi çekiyor. Kim bilir ne zaman kimin tarafından ne amaçla yapıldı? Biraz inceledim ama en ufak bir fikir oluşmadı bende…

Mevzubahis gölet… Muhtemelen yazın pek su kalmayacak burada ama az da olsa su kalması demek buranın sivrisinek alanı olması anlamına geliyor.

Koy fena değil. Kum, çevrede neredeyse hiç çöp yok. Yola yakın sayılır fakat koya araç ile inmek biraz meşakkatli…

Yola devam. Bu yol ayrımını çok iyi hatırlıyorum. Düz devam edersem Karaburun Yarımada’sının uc kısmına kadar dolaşmış oluyorum. Sağdan devam edersem Yaylaköy üzerinden Karaburun’a kestirme yapmış oluyorum. İki yol da birbirinden güzel. Koy keşfi yaptığım için ben düz devam ediyorum.

Küçükbahçe Köyü.

U çizerek inen bir yolun iç kısmında bu çeşmeyi görüyorum. Çeşme halen çalışır vaziyette. Her fırsatta tekrarlıyorum bu topraklar çok sulak değil, su önemli diye…

Küçükbahçe sahiline iniyorum fakat buraları da pek beğenmedim. Tamam su bir şekilde taşınır ama ağaç gölgesini dilediğimiz yere taşıyamıyoruz maalesef…

Ana yoldan devam ederken yine bir toprak yola sapıyorum. Girdiğim toprak yol bir demir kapı ile sonlanıyor. Belli ki özel mülk. Yalnız zamanında etrafı çevreleyen teller varmış fakat şimdilik sadece direkler kalmış…

Sağ tarafımda kalan koyda bir ev var. Acayip hoşuma gidiyor bu durum. Koy içinde bir evim olacak ve çevrede başka kimseler yok… Tüm koy benim :)

Toprak yol ikiye ayrılıyor. Ben sol tarafı tercih ediyorum. Özellikle evin olduğu koya inmiyorum. Yol biraz daha bozuluyor. Bakalım ybr daha nereye kadar gidebilecek? :)

Koyun iç bölümü tarla… Yahu buraya kim ekin eker ki?

Koy’un sol tarafında yer alan duvar dikkatimi çekiyor. Kumsala bakmadan evvel ilk oraya geçiyorum. Anladığım kadarı ile dağdan inen suyun ekin alanını basmadan denize tahliyesi için tepe yamacının tam dibine bir kanal açılmış ve kanal derinliğini arttırma maksatlı ufak bir duvar örülmüş…

Koy da ağaç gölgesi v.s. yok. Su kaynağına da rastlamadım. Etrafta insan ve çöp olmaması önemli bir ayrıntı fakat indiğim onca yolu ve yol kalitesini göz önünde bulundurarak buraya bisiklet ile inmenin pek mantıklı bir karar olmayacağını düşünüyorum. Aramaya devam…

Bu koya ”Tarlalı koy” adını veriyorum. İndireceğiniz haritada bu koyu bu şekilde işaretledim ;)

İnişte zor bölümden fotoğraf alamamıştım. İnişin son bölümleri işte böyleydi :) Muhtemelen 125 cc commuter bir motorun buraları nasıl geçtiği hakkında aklınızda soru işaretleri oluşmuştur. Bu soru işareti algılarımızdaki kesinlik nedeni ile oluşuyor. Burada bir cross ve ya enduro motosiklet olmalıydı :) Ama hafif siklet commuter motorlar hakikaten her yola gelebiliyorlar. Büyük motorların neredeyse yarısı ağırlığında olduğundan kontrolü çok daha kolay. Gerek uzun yol gerek arazi şartlarında motorun kendi kıstaslarını gözeterek yol alabilmeniz mümkün. Açıkçası söylemek gerekirse bisikletten edindiğim 2 teker teknikleri motorda ziyadesiyle işime yaradı :)

Çıkış yolumda böyle bir manzarayla karşılaşıyorum. Taşların sıralanmasıyla garip bir yay oluşmuş. Şekli görünce aklıma ilk tiyatro yapısı geliyor.  Pek mümkünat vermiyorum elbet fakat varsayımlarda bile bulunmak çok eğlenceli…

Anayola çıkıp çok ilerlemeden yine deniz tarafındaki bir toprak yola sapıyorum. Yahu manzara çok tanıdık. Özlem’le biz bu koyda mı kamp atmıştık? Evet ağaç orda, yakında terkedilmiş taş ev var, düzlük alan ile kumsal arasında fundalıklar falan… Yok yok orası değil ama çok benziyor :)

Son virajlar epey zorluydu. Motor hafif dedik ama bisiklete göre epey ağır tabii :) Bir kaç yerde kaydırdım ama motoru yatırmadım çok şükür :) Şu arka fren ayakta değil de elde olsa iyi olurdu dediğim anlar oluyor :) Koy güzel, deniz berrak ve temiz. Su sıcaklığı brrrr ! Ama hava zaten sıcak tam yüzmelik yani :)

Koy’da bol miktyarda keçi ve iki genç çoban var. Selam verip çobanlarla tanışıyorum. Biraz sohbet ediyoruz. Yaptıkları işten, bulundukları coğrafyadan ziyadesiyle memnunlar. Büyük kent hayalleri yok. Bölge hakkında detaylı bilgi alıyorum. Ben soruyorum onlar cevaplıyor. Sorularım arasında yan koydaki tek ev de var tabiki. Zamanında amcanın biri yaptırmış bir kaç sene kalmış ve sonra gitmiş bir daha da gelmemiş. Evin içinde eşyalar falan duruyormuş.  Kim bilir ödü mü kaldı mı amcamız? Açıkçası ev konum itibariyle çok hoşuma gitti. ”Keşke benim olsa” diye iç geçirmedim değil. İnsanları rahatsız etmeyeyim diye evin olduğu koya inmemiştim. Bir daha bu taraflara yolum düştüğünde mutlaka o koya da bakacağım…

Koy’da gölgesine sığınabileceğimiz ağaçlar var. Su içmek için kuyu v.s. yokmuş. Su taşınacak anlaşıldı. Ama koy güzel ben sevdim. uygun bir zamanda gelinip kalınacak ;)

Koy’un adını öğrenmiştim fakat maalesef unuttum. ”Keçili Koy” adını koydum buraya. İndireceğiniz haritada bu isimle işaretledim.

Açık arazide yer yer bu taş kulelerden görmüştüm. Ne olduğuna dair hiçbir anlam verememiştim. Çobanlardan öğrendim ne olduğunu.  Açık arazide hayvan otlatırken gölgesine sığınmak için kendileri yapıyormuş.

Cıva madeni.

Salman Köyü Camisi ve cami yanındaki çeşme…

Salman’daki terk edilmiş evler…

Parlak Köyü’ne gelmeden Badembükü’ne sapıyorum. Bu yol üzerindeki bir başka çeşme. Belli ki tadilat görmüş.

Uğramak istediğim noktalardan birisiydi Badembükü. Karaburun’un gezi haritasında işaretlenmiş noktalardan biriydi. İndiğim diğer koylara nazaran yolu çok daha iyi durumda olmasına rağmen deniz kıyısına inmek için 5 km  gitmem gerekti. 190 metre rakımdan deniz seviyesine iniyorum.

Evlerin arasından geçiyorum. Burada insanlar kendi hallerinde yaşıyorlar. Küçük, keyifli bir muhit olduğu her halinden belli. Oturup sohbet etmek istedim fakat ceket, kask, eldiven çıkart düşünceleri ile bu fikirden şimdilik vazgeçiyorum. Yol ikiye ayrılıyor. İlk girdiğim yol bu koya çıkıyor. Pek beğenmedim hemen geri dönüp diğer koya giriyorum.

Badembükü halk plajı. Halk plajı dediğime bakmayın son derece nezih bir ortam. Plaj temiz, deniz mükemmel !

Çok yüzmek istedim fakat yanımda mayo ve havlu getirmediğimden başka bir zamana erteledim bu fikri.. Badembükü plajında maalesef gölgesine çadır kurulacak ağaç v.s. yok. Ayrıca yazın çok kalabalık olmasa da pek çok insanın burada denize gireceği kesin.  Her harükarda kamp atılmasa bile buraya gelip denize girilebilecek güzel bir yer…

Deniz kenarı ve deniz tabanı çakıl. Fakat ben bu bölgenin çakılını çok seviyorum. Süper pürüzsüz, rengarenk, doğal yollarla tamburlanmış taşları var. Bu taşları o kadar çok seviyorum ki her gördüğüm koydan bir taş alıyorum :)

Badembükü’nün üzerindeki tepelerde daha önceden keşfettiğimiz terkedilmiş köy Sazak var. Normalde girmeye niyetli değildim. Çünkü oldukça bozuk bir yolu var.

Fakat yol girişinden geçerken yakınında yeni açılmış bir yol farkediyorum. Yolun ilerisinde iş makinaları var. Yol kalitesi de gayet iyi hemen dalıyorum. Fotoğrafta aşağıda eski yol görünüyor…

İş makinalarının üzerindeki firma adını ve telefon numarasını alıyorum. Pazartesi günü arayıp yolun ne amaçla açıldığı hakkında bilgi aldım. Yol şimdilik sazak köyüne kadar açılmış. Mühendis arkadaşın söylediğine göre yol daha da devam edip ileride kurulacak olan rüzgar enerji santrali için açılıyormuş.

İşte Sazak Köyü.

Yoluma devam edip Sarpıncık’a doğru devam ediyorum. Sarpıncık’a gelmeden daha önceden kamp kurduğumuz Gönsüz Koyu adlı koya giden yola giriyoruz. Bu sefer, aynı yol ile gidilen diğer koylara bakacağım.

Yol ayrımında bulunan keçi çiftliğinden sola sapıyorum. Önceliğim Sarpıncık deniz feneri…

Fenerin bulunduğu yerden manzara…

Sonra yan taraftaki koya geçiyorum. Sanırım bu mevkiinin adı Karaçağıl. Burada 5 hane var. Etraf temiz, çöp görmeniz mümkün değil. açık arazide maalesef ağaç yok. Özel mülklerde çeşit çeşit ağaç var. Belki rica edilirse kendi arazilerinde bulunan ağaçlarının altına çadır kurmaya izin verebilirler diye düşünüyorum. Bu 5 hanenin de su ihtiyaçlarını karşılayacak bir su kaynağı olmalı elbet. Yine rica edilirse su temini de sağlanabilir. Ama yine de ben koyu pek sevmedim. Buraya gelmektense Gönsüz Koyu’nda kamp atmayı tercih ederim…

Uzaktan geçen bir gemi…

Dönüş yolunda giderken gördüğüm ufak dumanın daha da büyüdüğünü farkediyorum. Sarpıncık’da ki köylülere durumu ilettim ama fundalıkların halen yaş olduğundan kendiliğinden söneceğini söylediler. Aklım arkada kaldı ama söylediklerine de inanmak istedim…

Sarpıncık kahvede yeni demlenmiş iki çay içiyorum. Karnım da fena halde acıktı. Sabahtan beri bişey yemedim. Tekrardan yola koyulup mola vermeden İzmir’in yolunu tutuyorum.

Karaburun’un İzmir’e bakan doğu yüzündeki yol çok daha işlek. Bununla beraber asfalt kalitesi bir nebze daha iyi. Olmadık çukurlarla karşılaşma ihtimaliniz daha düşük. Bununla beraber diğer yolda ne kadar çok iniş-çıkış vardıysa bu yolda da sayamayacağım kadar çok viraj vardı. Zaten bu bölgenin bakir kalmasındaki en büyük etmenlerden birisi de bu. Otomobille ulaşımın pek konforlu olmadığı bir yol. Ama ben motorla giderken acayip zevk aldım, bol bol viraj-kontra tekniği çalıştım :)Yakın zamanda açılan yeni yolu hizmete girince, Karaburun’un bu kendine has dokusunun hızla bozulacağından korkuyorum…

Bu bir ön keşif turuydu. Bu yüzden koyları hızlı hızlı geçtim. Ki halen girmediğim bir kaç koy olduğunu görüyorum. Yine de bu civarda kafa dinlemek isteyenler için önemli bir çalışma olacaktır. Şimdi geçelim coğrafi verilere…

GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz.

Harita Bilgisi:


Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Karaburun – Kesif

  • Çağdaş Ağırtaş

    Merhabalar, google earth’ de dolaşırken senin adını verdiğin “tarlalı koy” ‘da kamp yapılır mı acaba diye araştırırken bu hazırlamış olduğun harika Karaburun rehberine denk geldim ve çok mutlu oldum. Teşekkürler…