İzmir – Karaburun Turu / Sazak Köyü Keşif
24 Aralık 2011
Kış ayları gelip çatında havalar birden soğudu. Fakat İzmir ve çevresinde bisiklet turu yapmak için havaların soğuması bir engel değil. Uygun giyim ile çok zevkli turlar yapılabiliyor. Çok ciddi bir yağmur yağmadığı müddetçe sorun yok. Baktık haftasonu yağmur görünmüyor, hava sıcaklığına bile bakmadan plan, programı yapıp Can Sarı ile iki günlük bir Karaburun turu yapmak için yola koyuluyoruz.
Karaburun’a tur yapmak istememdeki asıl neden Karaburun’un Güney ucunda terkedilmiş bir köy var. Adı Sazak. Google Earth üzerinde gördüğüm bu eski yerleşim birimini ne zamandır ziyaret etmek istiyordum. Şartların olgunlaşmasını fırsat bilerek, soğuk havaya aldırmadan bu turu yapıyoruz.
Sabah erken saatte Üçkuyular İskele’de buluşup yola koyuluyoruz. Hava oldukça soğuk. Çok kalın giyinmek istemiyorum çünkü birazdan hareket halinde olan vücudumuz ısınacak ve giydiğimiz kıyafetler o zaman yeterli ısıyı muhafaza edecekler.
Hava sıcaklığı 6 derece :)
Sabah saatlerinde boş olan kaliteli asfaltta Urla yönünde hızla ilerliyoruz.
Sabah kahvaltı yapmadığımdan uygun bir işletmede durup çay içip boyoz yiyoruz.
Havanın soğukluğu ile suratım üşüyor ve dudaklarım kurumaya başlıyor. Suratımı maske ile koruyorum.
İçmeler bölgesinde deniz kenarından giden tali yola sapıp tarihi roma yolu kalıntılarının yanından geçiyoruz.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nin önünden sapan Karaburun yol ayrımından içeri giriyoruz.
Ildırı’ya kadar anayoldan devam ediyoruz. Ildırı’nın çıkışından sola sapıp toprak bir yoldan dağa doğru tırmanıyoruz.
Hava soğuk fakat güneş var. Güneş olduğu müddetçe bizim için sorun yok. Yol boyunca güneşin sarı ışınlarının yem yeşil bitkilere vurması ile oluşan harika görüntü bizlere büyük bir moral kaynağı oluyor.
Toprak yolumuz başlangıçta zeytin bahçelerinin arasından geçiyor sonra eğimi artarak tırmanan bir yolda yükseldikçe bitki örtüsü seyreliyor. Yukarıda yeni açılan Karaburun yolu görülüyor. Gps’in ekranında gördüğüm haritaya göre bizim bu yolu bir yerden kesmemiz gerekecek.
Aynen öyle oluyor. Yeni yapılan Karaburun yoluna çıkıyoruz. Bizim bu yolu keserek devam etmemiz lazım. Yolun devamını buluyoruz ama oraya çıkabilmenin imkanı yok. Yaklaşık 2.5-3 metre kadar yol yukarıda kalmış.
Yeni yolda biraz devam edip arazi ile yol seviyesinin eşitlendiği bir yer bulup bisikletlerimizi çalıların arasından geçirerek rotamıza yeniden giriyoruz.
Can’ın yükü bana nazaran epey ağır olduğundan bu bölüm onun için epey zor oluyor. Kendi bisikletimi yola çıkardıktan sonra inip Can’a yardım ediyorum.
Yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yol bir süre sonra bozulmaya başladı, zemin oldukça gevşek bunlara bir de aşırı eğim eklenince bisiklet sürmek epey zorlaştı.
Yol kontrolü :)
Etraf tekrardan güzelleşmeye başlıyor. Zeytin bahçelerini görünce buraların o kadar da ıssız bir yer olmadığını anlıyoruz.
Yol ayrımında eski bir çeşme ile karşılaşıyoruz. Bu çeşmeyi google earth üzerinden araştırma yaparken panaromio fotoğraflarında görmüştüm fakat yerin yanlış işaretlenmiş olduğunu düşünmüştüm. Çünkü neredeyse aynı mimaride Germiyan-Kadıovacık köyleri arasında yine kullanılmayan bir dağ yolu üzerinde böyle bir çeşme görmüştüm. O çeşmenin fotoğrafını yanlış konumlandırdıklarını düşünmüştüm. Çeşmeyi yerinde görünce şaşırdım ve bir o kadar da sevindim. Çeşme yarım adasında benzer özelliklere sahip bir kaç çeşme biliyorum. Bunları bile farklı bir proje altında toplayıp insanların hizmetine sunabilirim. ”Yarımadanın Unutulmuş Çeşmeleri” nasıl isim? :)
Tırmanışlarımız bitip bir miktar indikten sonra Aşağı Ovacık adlı bir mevkiye geliyoruz. Burası iki dağ arasında kalmış düzlük bir alan. Burayı, geçen sene Ağustos ayında Özlem’le beraber yaptığımız Toroslar Bisiklet Turu‘nda geçtiğimiz bir bölgeye benzettim.
Havayı bulutlar kapladı. Poseidon’dan aldığım bilgilere göre öyle yağmur yüklü bir bulut geçişi yoktu.
Aşağı Ovacık’ta bir kaç ev var. Çeşme’nin arka tarafında bir kaç tane terk edilmiş ev vardı. Yaşamak için güzel bir yer olabilir.
Yolun bundan sonraki kısmı genel anlamda düzlük ve inişlerden oluşmakta. Eh biraz yorulduk ve acıktık ne kadar erken Karaburun’a gidersek o kadar iyi. Bulutların gelmesi ile etraf biraz daha kararıyor sıcaklık bir kaç derece birden düşüyor. Karanlığa kalmak istemiyoruz.
Sanırım bizden önce bir yağmur geçişi olmuş. Yerler kısmen ıslak.
Yol bir süre sonra bozuk asfalt yola dönüyor. Bu yol bile bizim yorgun bacaklarımız için iyi geliyor.
Ve artık inişe geçiyoruz. Önce Kösedere’ye geçip ardından ana yola bağlanacağız. Ana yoldan itibaren Karaburun’a 10 km kadar yol kalıyor.
Hava kararmadan Karaburun’a giriş yapabiliyoruz. İlk şehir merkezine gidiyoruz. Fakat uygun fiyatlı ve istediğimiz özelliklerde bir pansiyon bulamayınca yönlendirmeler üzerine deniz kıyısında bulunan Bodrum Koyu adlı yere gidiyoruz.
Bodrum Koyu’na indiğimizde hava kararmıştı. Kalacak yer bulma konusunda biraz zorlandık ama sonunda yönlendirmeler ile Alkış Pansiyon adında bir aile pansiyonu bulduk. 25 TL’ye geceyi bu pansiyonda geçiriyoruz.
(Levha’yı ertesi sabah çekmiştim gün ışığının olması kafa karıştırmasın ;) )
Hava gün içinde 12 dereceye kadar çıkmıştı pansiyona vardığımızda hava sıcaklığı 7 dereceydi.
Yorgun ve bir o kadar da açız. Şehir merkezinden biraz uzaktayız bu sebeple yemeğimizi pansiyonda yemeye karar veriyoruz. Pansiyon sahibi aile balıkçı ailesi. Bize güzel bir balık pişiriyorlar ve yanında salata. Karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Biraz televizyonda haberleri seyrediyoruz. Seyahatte iken haberleri seyretmek çok farklı bir duygu. İlginç geliyor bana.
Yorgunluktan gözlerimiz kapanmaya başlayınca odalarımıza çekilip yatıyoruz.
Gidilen mesafe: 94 km
Yükseklik artışı/düşüşü: 1167m/-1159m
Yol aldığımız süre: 6,5 saat
Ortalama hız: 15 km/s
—————————————————————————————————-25 Aralık 2011
Sabah erken bir saatte kalkıp basit bir kahvaltı ile vakit kaybetmeden yol almayı hedeflemiştik. Fakat yorgunluğumuzu tam atamadığımız için saat 10:00’da ancak uyanabiliyoruz. Kahvaltıyı da yine pansiyonda yapıyoruz. Ailenin erkek fertleri gece balık avına çıkmışlar. Sabah ağdan balıkları ayıklıyorlardı. Bize de kahvaltı da sabah seyri çıkmış oldu ;)
Sabah hava rüzgarlı ve soğuktu. Kapıya çıkar çıkmaz eldivenlerimi bere ve maskemi giyiyorum.
Bugün bulutlar peşimizi bırakır mı acaba?
Güne rampa tırmanarak başlıyoruz. Bugünkü yolumuzda sürekli iniş ve çıkışlar var. Bir süre sonra bu mini rampalar bezdirici olabiliyor.
Yeni Liman mevkiinde bir kaç fotoğraf çekip yola devam ediyoruz.
Ve bundan sonra yolumuzun büyük kısmı inişli çıkışlı bir hal alıyor.
Hasseki Mevkii.
Deniz seviyesinde bayağı bir yükseldik.
Sarpıncık Köyü’nde çay içip dinleniyoruz.
Gps’den Sazak köyüne yaklaştığımızı görüyorum fakat bir türlü kendisi belirmiyor. Sonra çok ufak bir kısmını görüyorum. Google Earth görüntülerinde yol görünmüyordu. Köy’e kadar giden bir yol olması bizi sevindiriyor. Böylelikle bisikletlerimizle köyün girişine kadar gidebiliyoruz.
Yol bozuk. Bir çok kişi işin keyifli olmayabilir ama benim için son derece keyifli bir yoldu.
Ve Sazak köyü göründü.
Yemek yeme faslını sonraya bırakıp kendimizi terk edilmiş köyün sokaklarına atıyoruz. Oldukça büyük bir köy. Manzarası harika.
Büyülendiğimi söylesem abartı olmaz. Oldukça güzel bir yer. Aşırı derecede rüzgar alıyor. Bu köy hakkında internette bulabildiğim tüm kaynakları araştırmıştım. Tüm fotoğrafları teker teker incelemiştim. Fakat yerinde görünce ne kadar büyük ve güzel bir yer olduğunu daha net kavradım.
Köyün çok yakınında ağılı bulunan amca. Parlak köyündenmiş. Bu bölge ve bölgede yaşayanlar hakkında dedesinden öğrendiklerini bize aktarıyor. Bu köyde yaklaşık 120 hanenin 100 hanesi Yunan 20 hanesi Türk imiş. Özetle Türklerin azınlıkta olduğu bir köy. Amcanın anlatmasına göre Türkler ile Yunanların sorunsuzca yaşadığı ender köylerdenmiş.
Amca önde ben arkada köyü geziyoruz. Bana köyün kilisesini ve gayrimüslim mezarlığını gösteriyor. Müslüman mezerlığı bizim köye girdiğimiz yönde girişte kalıyor.
Uzun uzadıya Karaburun’u dolaşıyoruz. Karnımız acıktığından Can ile buluşup açıklık bir yerde yemeklerimizi yiyoruz.
Amca ile fotoğraf :)
Amca’nın keçileri :)
Keçiler bizim yiyeceklere sırnaşmaya başlıyor.
Bizim mezarlıklarda bol bol bulunan servi ağaçlarından dolayı bu servi ağacını görür görmez Türk mezarlığının burada olduğunu anlıyoruz.
Cidden öyleymiş. Ağacın dibinde toplanmış mezar taşlarından bunu anlayabiliyoruz.
Dönüşte gittiğimiz yolun altında bir çeşme daha görüyoruz. Hemen aşağıya, çeşmenin yanına iniyorum.
Bu da yine bir Osmanlı mimarisi taşıyan çeşme. Yarımada’da unutulmuş çeşmelere bir yenisini daha eklemiş oluyorum.
Ana yola çıkıyoruz.
Sazak köyü hatırası.
Can ve Sazak köyü.
Alaçatı’ya kalan mesafe ve havanın kararmasına kalan zamana baktığımızda karanlığa kalacağımız her halinden belliydi. Çok acele etmeden devam ediyoruz.
Güneşin batmasıyla etraftan yansıyan kahverengi ışık etrafta çok güzel etkiler bırakıyordu.
Ve güneş batar. Ildır’ı ya geldiğimizde hava kararalı 1 saat kadar olmuştu. Oldukça acıktık ve yorulduk. Burada yemek yiyebileceğimiz bir işletme bulup yemek yiyoruz. Biraz da dinlenmiş oluyoruz. Sonra Alaçatı’ya kadar mola vermeden yola devam ediyoruz. Saat 21:00 gibi Alaçatı’ya giriş yapıyoruz. Can’ı Alaçatı’da sevdiğim bir pansiyona (Çiprika Pansiyon) yerleştirip ben de kendi odama çekiliyorum. Güzel ve dolu dolu iki gün geçirip, uzun süredir keşfetmek istediğim bir yeri keşfedebilmenin mutluluğu ile günü bitiriyoruz.
Dipnot: Yayında olan fotoğrafların yarısı Can Sarı’ya aittir ;)
Yol bilgileri:
Toplam mesafe: 89 km
GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz.
Harita Bilgisi:
1. gün:
2. gün:
-
Ozgur Gul
-
Ozgur Gul
-
Gürdeniz YILDIZ