İspanya-Fas Bisiklet Turu Bölüm 1- İlk Pedal… İstanbul-Barselona

Yazmayalı epey uzun zaman oldu. Uzun süre yazmaya pek zamanım olmadı, zamanım olduğunda da içimden pek yazmak gelmedi. Neyse gün bugünmüş. Fas/ Tan-Tan şehrinde kaldığımız otelin kapısındaki masadan açılışı yapıyorum… Gün geldi çattı. Yaklaşık 2 aylık hazırlık sürecinden sonra Özlem sağ olsun beni otobüs terminaline bıraktı ve ufak bir vedalaşma ile seyahate başlamış olduk. İzmir’den otobüse binip İstanbul’a geçtim. , Bisiklet Gezgini‘ne geçip Alex ve Seçil’in benim için ayarlamış olduğu bisiklet kolisini aldım. Bisikletimin ön bagajında son anda çıkan bir sorundan dolayı bagajı yenilemem gerekmişti. İzmir’de aynı bagajı temin edememiştim. Gezgin adamın halinden gezgin anlar deyip Serkan Taşdelen‘e telefon açtım elinde bu ön bagajdan bulunup bulunmadığını sordum. Amanın elinde varmış ! ”Dostum ufak bir işlemden geçmesi gerekiyor onu yapıp acil İstanbul/Kadıköy şubesine postalamalısın” . Sağ olsun tam vaktinde bagaj tam da olması gerektiği gibi müdahale edilmiş bir şekilde elime ulaşıyor ve Bisiklet Gezgini’nde bagajı takıp son ayarlamaları yapıyorum. Bu arada günlerden Salı. Dükkanın tatil olduğu gün. Yani Seçil ve Alex benim için dükkanı açtılar. Diyorum ya gezginin halinden gezgin anlar :) Bu arada ! Bisikletin üzerinde görmüş olduğunuz arka topcase ve öndeki yan çantalar (kırmızı çantalar) dostum Alicem sayesinde edinebildim… Sağolasın Alicem sayende turumu çantalardan yana sorunsuz bir şekilde tamamladım. Şimdi düşünüyorum da bu çantaları edinemeseydim tur benim için daha bir zor geçecekmiş… Bisikletin işlerini hallettikten sonra  Gökhan le buluşup kendisinden Schengen vizesi işlenmiş pasaportumu aldım. Ne gariptir Gökhan’la buluşana kadar yol boyunca epey bisikletçi arkadaşlarla da görüşmüş oldum. Akşam Seçil ve Alex’in evinde kaldıktan sonra sabah gün doğmadan yüklü bisiklet ve mümkün mertebe katlanarak ufaltılmış bisiklet kolisi ile beraber Kadıköy durağının yolunu tuttum. Havataş hiçbir sorun çıkarmadan bisikletimi ve tüm bagajlarımı kabul etti. Ve böylelikle beni büyük bir dertten kurtardı. Olmasaydı? Bisikletten samimi dostum Volkan b planı olarak hazır ve nazır duruyordu. (o esnada muhtemelen uyuyordu fakat bir kulağı telefondaydı biliyorum :))) ) Araba ayarlayıp beni havaalanına bırakabilecekti. Uçağımın kalkmasına daha bir kaç saat varken Sabiha Gökçen Havaalanı’na varmıştım bile. Daha bagajları teslim etmeye  1.5 saat var. Sallana sallana koliyi kurdum, bisikleti özene bezene parçalayıp koliye yerleştirdim. Burada bir kaç önemli bilgi vermek istiyorum. Bisiklet ve tüm yük ağırlığım biletimde tanımlı olan bagaj limitini aşıyordu. Ekstra bagaj hakkı almak epey pahallıya geliyordu. Bisiklet bagaj hakkı satın almak 100 TL (ya da eş değer euro). Bisikletin ağırlık kısıtlaması yok. Çok iyi ! O zaman ne yapıyoruz kolinin içine bisikleti yerleştirdikten sonra ne kadar boş yer varsa bagajları yerleştiriyoruz. 7 kg el bagajı da limitte geçirerek  bilet değeri+  100 TL ‘ye işi tamamlamış oluyorum. Uçak biletini skyscanner üzerinden 150 TL’ye almıştım. Bisiklet için ekstra 100 TL ödemek biraz koydu fakat yapacak bişey yok. ”Tekerim Pegasus’a Girsin” yemiyor burada :) Ülkeden çıkışımı yapıp uçak saatimi bekliyorum. Son kez telefondan internete girip hattımı donduruyorum. 3 ay kullanmayacağım nasıl olsa. Hayatımın en uzun uçak seyahatini gerçekleştiriyorum. Normalde koltuk numaram koridora bakıyor fakat bir ailenin koltuklarını yan yana getirebilmek için cam kenarına geçmem rica ediliyor. Canıma minnet :) Yolculuk boyunca camdan görebildiğim kadarıyla yer yüzünü seyrettim :) Canlı google earth işte ! Yunanistan, ardından İtalya v.s. Dağ yolları, göller, ormanlar herşey rahatlıkla seçilebiliyor. Bir an kendimi hayali rota çizerken buluyorum. ”Hmm şuradan girip şu dağa çıkılabilir, sonra o rakımdan çok inmeden diğer dağın zirvesine yakın yerden geçen yol takip edilir sonra deniz kenarına salarım mis olur :) ”  Hani internet olsa bilgisayar üzerinden kurguladığım yolu çizip arşivde tutacağım :) Neyse Barselona Havaalanı’na varıyoruz. Tüm bagajlarımı teslim alıyorum ve bisikleti kuruyorum. Evet macera başlıyor. Dilini bilmediğim bir ülkedeyim artık. Sudan çıkmış balık gibi :) İnternetim yok. Çok şükür önceden bunu akıl edip Gürkan ve Funda ile buluşacağımız hostelin konumunu gps cihazına girmiştim. Evet kültür şoku başlıyor. Bisiklet yolları görmeye başlıyorum fakat tam olarak gideceğim yöne doğru nasıl kullanacağım? Kavşaklarda nerelerde nasıl bağlantılar sağlıyor ufak bir alışma sürecine giriyorum. Hadi bu bir şey değil kavşaklarda otomobillerin bana yol vermesi neredeyse dengemi kaybedecek kadar şaşırtıyor. Yahu tamam bu saygı/kural olayını defalarca pek çok Avrupa görmüş kişilerden duydum, yazılarında okudum. Fakat olay pratiğe gelince insan şaşırmadan yapamıyor. Ben duruyorum araçlar duruyor. Nasıl yani? Ben kavşağı dönerken araçlar duracak ve ben geçecek miyim? Hadi canım ! Ya çarparlarsa?! :)  Doğruyu bilmek ama hayatım boyunca yanlışı uygulamak zorunda kalmak böyle komik durumlar doğuruyor. Böyle ikilemler ile hosteli buluyorum. Hostele girdim ve üzeri iyice toz tutmuş ingilizcem ile daha önceden yapmış olduğum rezervasyonu anlatıp yatak istedim. O ana kadar yol yorgunluğu, uykusuzluk ve epey bir açlıkla beraber memleketten binlerce kilometre uzakta dilini bilmediğim bir memlekette derdimi anlatmaya çalışmak enerjimin iyiden iyiye düşmesine neden olmuştu. Ta ki o ses gelene kadar. ”O gravat ve la?!” ”Lan!?!?!”  Kafamı kaldırıyorum Gürkan karşımda. Sarılıyoruz uzun uzun. Kravat mevzusu ise üzerimdeki tişörtten dolayı :) Funda benden bir gün evvel gelmişti. Funda nerde? Şehri dolaşmaya çıkmış. Gürkan dinleniyor… Odaya yerleşiyoruz uzun uzun muhabbet ediyoruz. Funda’da geliyor hep beraber yemek yemeye gidiyoruz. Dil değişti, kültür değişti herşey değişti. Tabii para da ! Euro’ya geçtik. Euro olmuş 3 TL. Fiyatlara bakıyorum rakam bazında Türkiye ile oldukça benzer. Fakat döviz kuruna vurunca  3 ile çarp… Bu durum insana epey koyuyor tabii… Ertesi gün Gürkan dinlenmeye devam ediyor. Funda ile ben Barselona’yı dolaşmaya çıkıyoruz. Kiliseler, müzeler, dar sokaklar, şirin dükkanlar, geniş meydanlar derken daha ilk tarihi kilisede Funda’yı kaybediyorum. İletişim yolumuz yok. Eh yapacak pek bişey yok ayrı takılacağız artık. Barselona ve yaşamı hakkında Canavar Keşifte Seyir Defteri bölümünde yer alan yazımda gördüklerimi kaleme almıştım. Öyle müze falan gezemedim. Epey kısıtlı bir bütçe ile çıktım yola. İşimden ayrıldım, kenarda planlarım haricinde artan ufak bir para ve uygun bir boş zaman dilimi vardı Gürkan ile dünyanın herhangi bir yerinde turlamak için uygun şartlar oluşmuş oldu. Keşke Özlem’de gelebilseydi artık başka sefere… (olacak o da olacak…). Bu arada neden Gürkan’ın yanı? Ona da kısaca değineyim, daha sonra uzun uzun anlatacağım zaten. Gürkan kendi çizdiği bir yol-amaç uğruna 7 yıl süreli, 7 kıtayı kapsayan oldukça kapsamlı bir  bisiklet turuna çıktı. Kimi yaptığı olayı doğru bulur kimi eleştirir bu ayrı konu… Yaptığı faaliyet süre bazında olmasa da geçilen parkurlar ve yol yapma biçimi olarak kendimden birşeyler bulurum. Projesine katkıda bulunabilmek amacıyla beraber bir kaç ay turlamayı kararlaştırdık. Nasıl katkı sağlayacağım. 2. bir göz olarak… Kadrajda Gürkan’ın bulunduğu fotoğraflar,videolar çekerek, enteresan bir anda oyunun içinde olan Gürkan’ı dışarıdan sahneleyerek… Ertesi gün yola koyulduk. Deniz kenarından gide gide şehirden çıkmayı kararlaştırdık fakat ne kadar yol denediysek olmadı. Otoban, liman ve demir yolu deniz kıyısından gitmemize müsade etmiyordu. Gps cihazı da buralardan yol geçirmek yerine bizi inadına şehrin içinden geçiriyordu…  Bir süre cebelleştikten sonra tekrardan şehre dönüp gps cihazının çizdiği yolu takip  etmeye  karar verdik. Barselona çıkışında bizleri koca sanayi bölgeleri karşıladı. Artık gidebileceğimiz bir bisiklet yolu kalmamıştı. Araçların hızları arttı ve kavşaklar ve yollar tamamen otomobillerin daha hızlı yol alabilecekleri dizaynlara dönüşmüştü…

İlk bulduğumuz ara yola dalıp trafikten kurtulduk. Deniz kıyısına geri döndük .Yazlıkların bulunduğu bir beldeye girdik. Açık bir fastfood dükkanı bulup karınları doyurduk. Yabancı bir ülkeye gittiğimizde karın doyurmak için adaptasyon gelende dünya çağında yaygınlaşmış fast food dükkanları ile başlıyor :)  Ocak ayındayız. Ortalıkta pek kimse yok. Hava da soğuk hani. Funda ile ben kışlıkları çıkardık giydik. Gürkan? Ene ! Len adam altta bir şort üstte de uzun kollu bir gömlek ! Manyak mı bu? Açıkçası uzun bir süre bu durum Funda ile benim moralimi bozdu fakat sonra Funda ile ortak bir karar aldık. Hayır biz normaliz bu havada üşünür! Gürkan anormal :) Hakikaten’de öyle. Kışın en çetin geçtiği zamanlar adam Kuzey’de pedallayınca böyle bir süre sonra kayış kopuyor haliyle :) Günler epey kısa.. Gün bitimine bir kaç saat var. Hafiften kamp alanı bakıyoruz. Bir kaç kişiye soruyoruz nereye kamp atabiliriz diye. Yanıtlar pek olumlu değil. Burası İspanya’nın Katalan bölgesi. Burada kurallar pek katıymış… Yola devam edip kendimizi dağ yoluna doğru vuruyoruz. Başlıyoruz tırmanmaya. Yol daralıyor. Bir gidiş bir geliş olmak üzere 2 şeritli bir yoldayız. Ekstra emniyet şeridi için ufacık bir boşluk bile yok. Yalnız bir levha var. Diyor ki bisikletliyi sollayacaksan 1.5 metre uzağından geç. Yapamıyorsan bekle ! Arkamızda uzun kuyruklar oluştu. Ki bu konvoyda kamyon ve tırlar da vardı. Ve hiçbiri kornaya dahi basmadan paşa paşa arkamızdan geldi. Epey ilginç bir deneyimdi… Sol tarafımız uçurum sağ tarafımız sarp kayalık. Sonunda bir boşluk bulduk, hava kararmak üzere. Hemen çimento fabrikasının dibi. Fabrika çalışmıyor gibi.  Çimento fabrikasının duvarları ile bizim aramızda bir de demiryolu var… Araçların bizi göremeyeceği bir alan belirleyip havanın tam anlamıyla kararması ile birlikte kamp atıyoruz. Buraya kadar her şey normal… Avrupa’nın en temel toplu ulaşım sistemlerinden birisi de demir yolu ve bu demir yolu sistemini ne kadar faal bir şekilde kullandıklarını gürültülü bir tecrübe ile öğrenmiş oluyoruz. Yaklaşık 15 dk aralıklarla sürekli trenler geçti. Bu trafik gece 2-3’e kadar devam etti. Tam rahat bir uyku uyumaya yeltenmişken demir yolu bakım ekipleri başladı çalışmaya… Anlayacağınız İspanya’da yaşadığımız ilk kamp tecrübesi pek konforlu geçmedi :)

GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz.
(Gps kayıdını sadece Cennet-Kabak dönüşü sırasında almıştım.) Harita Bilgisi:

  • Turlarınızı ve paylaşımlarınızı zevkle yakından takip ediyorum.Ben de önümüzdeki yıllarda bir Avrupa turu yapmayı planlıyorum.O nedenle bu geziniz benim için iyi bir rehber olacak.Devamını da sabırsızlıkla bekliyorum.

  • kemal

    çok güzel bir yazı devamını bekliyoruz