Çılga Koyu Amatör Keşif Yürüyüşü

11-12 Haziran 2011 

Farklı bir keşif yazısı ile karşınızdayım. Nasıl farklı? Bu keşfimizi sırtımızda 15-20 kg yüklü sırt çantası yük ile yürüyerek yaptık. Hem de gittiğimiz rotada öyle rahat yol alabileceğimiz düzgün bir patika dahi yoktu…

Neyse, önce keşif öncesinden başlayarak gireyim konuya… İzmir/Alaçatı’ya ilk geldiğim zamanlar google eart üzerinden etrafı incelerken bana ilginç gelen yerleri işaretliyordum. Örneğin Karaburun/Sazak Köyü uydu görüntülerinden dikkatimi çeken ve sonradan keşfettiğim yerlerden birisi…

Çılga Koyu ile tepede bulunan Çılga mağarası ve antik kalıntılarını google earth üzerinde inceleme yaparken, çevrede yapılaşma olmayan bir alanda gördüğüm bir kaç panomario fotoğraf üzerine araştırmaya karar verdim.Yerin adının Çılga olduğunu öğrendikten sonra yaptığım küçük çapta araştırmalar ile bu bölgede içinde dikit ve sarkıtları bulunan doğal güzelliği olan bir mağara ve antik kent kalıntılarının bulunduğu küçük bir alan olduğunu öğrendim. Aradan aylar geçtikten sonra bu fikri arkadaşım Olcay’a açtım ve onun da bu fikir çok ilgisini çekti. Kısa bir süre içinde bu keşfi yapmayı isteyebilecek arkadaşları bir facebook grubunda toplayıp çalışmalara başladık.

Yürüyeceğimiz mesafe 8 km kadar. Sanırım yolun ilk 1.5 km kadar kısmı traktör yolu ve patika. Kalan kısım ise  maki bitki örtüsünün büyük ölçüde kapattığı, zeminde yürünebilecek kadar açıklık alan bulunan bir yol.(Ne yolu ya?) Kısa ve geniş bir burunu dikine kesecek şekilde iki tepe sırtının arasında kalmış bir vadi boyunca deniz seviyesinden 270 m kadar tırmanıp, yine benzer bir vadiden inişe geçerek Çılga Koyu’na ulaşmış olacağız. Yürüyeceğimiz yol boyunca su ikmali yapabileceğimiz herhangi bir kaynak yok. Bu yüzden yanımızda iki gün için yetecek kadar su taşımamız gerekecek. Kişiden kişiye değişmek üzere ben yanımda 8 litre kadar su taşımıştım. Haliyle ineceğimiz koyda otel v.b. herhangi bir yapı da olmadığından (iyi ki yok !) çadır kurmak zorunlu. (oley!)

Yürüyüşe başlayacağımız noktaya bir kaç arkadaşımızın otomobiline doluşarak geliyoruz. Önce Zeytinler Köyü’ne sonra  deniz kenarına gelmeden sola sapan bir yoldan tırmanışa geçip yola devam ediyoruz. Yolun sonunda genişçe bir alan villalarla dolu. Giriş kapalı özel mülkmüş. Günümüz sağlam siyaset adamlarının villalarıymış. Burada uygun bir alana araçları parkedip sırt çantalarımızı yükleniyoruz. İçeriye giremediğimizden çevresini dolaşmak zorundayız. Neyse ki dikenli tel ile çevrilmiş özel arazinin çevresinden dolaşan bir yol var. Yolumuzu yaklaşık 700 metre kadar uzatmış oluyoruz.

Villaların bulunduğu yerin arka tarafında eski, yıkılmış bir kaç ev var. Demek ki çok daha eskilerde buralarda yaşayan insanlar varmış… Daha ileride villalar görünüyor.

Villaları geçtikten sonra Sarpdere adlı mevkiiye geliyoruz. Burası yeni bir koy.Geniş ve düz bir arazi. Çevrede zeytin ağaçları var. Denizi ise harika ! Tabiki çok zamanımız olmadığından denize girmiyoruz. Etrafta otlar sarı fakat bahar aylarında çekilen fotoğrafları biliyorum. Çok güzel yemyeşil bir alan oluyor burası. Tam kamp atmalık yani :) Sol tarafımızda kocaman bir vadi var. Fakat biz oraya girmeyeceğiz. Orası da başka bir keşfin konusu olacak :) Biz düz devam ediyor ve daha az heybetli bir vadiden tırmanmaya başlıyoruz.

Arazide yol alınabilecek en mantıklı yer genelde vadinin dip noktası oluyor. Bu şekilde taşlık ve zeminde bitki örtüsü olmayan  yer bizim için en iyi yürünebilir zemin oluyor.

Moraller yüksek. Bunda en büyük etken ise keşiften haftalar evvel açılan grupta bol bol keşif hakkında konuşup, rota hakkında öğrenip araştırdığımız bilgileri grup içinde paylaşmamızdı. Böylelikle karşımıza çıkabilecek olası zorluklara karşı herkes hazırlıklıydı.

Yolun büyük kısmında bu şekilde patika diyebileceğimiz ince bir yol vardı. Fakat bu yol zaman zaman kayboluyor, bazen de makiler yolu büyük ölçüde kapatıyordu. Belki de biz olası yolu kaybediyorduk kim bilir? Fakat bu yolda kaybolma ihtimalimiz son derece azdı. Çünkü yer şekillerini (vadiyi) takip etmemiz koya ulaşmamıza yetecekti.

Yine de tüm arkadaşlar göz temasını kaybetmeyecek mesafede yürüyorduk. Genelde bu şekilde yürüdüğümüzde en öndeki arkadaşlar yolu açma ve yön bulma  ile uğraştıkları için arkadan gelenler ile arayı açmak pek mümkün olmuyordu ve dip dibe gidiyorduk.

 Evet buralardan geçtik :)

Sırtımızdaki koca çantaları her seferinde yüklen,bırak yapmaktan bıkıp bir süre sonra sırtımızdan çantayı çıkarmadan oturmaya başlıyoruz.

Rotanın bir kaç yerinde böyle açıklık alanlara çıkıyorduk. Büyük ihtimal eskiden bu alanlar tarım arazisiydi.

 Bölgede kocamak çekirgeler vardı. Sevimli yaratıklar :)

Rotanın tepe noktasına yaklaşıyoruz. Tepeye doğru maki bitki örtüsü yerini ağaçlık alanlara bırakıyor.

 

 İnişe geçmeden evvel bir mola daha veriyoruz.

Tepenin sırt kısmında ki düzlükte biraz ilerliyoruz ve ardından inişe geçiyoruz.

Bitkilerin arasında bolca örümcek ağı var. Bu sıcakta onlara takılmak hiç eğlenceli değil. Koluma takılan ve halen bozulmamış bir örümcek ağı görüyorsunuz.

Ağaçlar,makiler arasında yürümeye devam. Mümkün mertebe ses çıkararak yol almaya çalışıyoruz. Böylelikle civarda bulunan hayvanların bizden haberi olacak ve ona göre hareket edecekler.

İnişe geçtiğimizde kısa bir mesafe ilerledikten sonra ağaçlık alan bitiyor ve tekrar makiye dönüyoruz. Fakat bu sefer takip edebileceğimiz bir patika, iz bulamıyoruz. Boyumuz kadar makileri ezerek geçmemiz gerekiyor.

 Bayağı yorulduk.  Ağır çantalar yürümeyi zorlaştırırken öğle güneşine yakalanmamız da işleri epey zorlaştırmıştı.

İnişi neredeyse tamamladık. Yol düzleşmeye, maki bitki örtüsü azalmaya ve etraf genişlemeye başladı.

Son metreler… Yürümek cidden zor hale gelmişti bizler için. Bir grup arkadaşı önden gönderdik. Kendileri koya ulaştıktan sonra yüklerini bırakıp bizlere yardım etmeye geldiler.

 Ve deniz göründü :)

 Uzun süredir deniz görmemenin farklı bir duygu olduğunu farkettik.

Denizi görmemiz yürüyüşün sonuna geldiğimizi gösteriyordu. Artık kamp alanındayız.

Kıyı çakıl kaplıydı. Tamamen insanlardan uzak bir koya geldiğimize inanıyorduk.Fakat göz ardı ettiğimiz bir detay vardı. Tekneler… Sonra birden olaylara farklı bir gözle bakabilmeye başlamıştım. Deniz yoluyla karadan gidilemeyen bir çok koya, adaya kolaylıkla ulaşabilirdim ! Bu işin sonu kanoya bağlanacaktı…

Ne kadar yorgun bir halde olduğum anlaşılıyordur umarım :)

Hemen çantaları bir tarafa bırakıp mayolarımızı giyiyoruz. Bu sıcak ve pis halimize deniz çok iyi geliyor.

11 çılgın çılgada !

Ben son derece yorgun düştüğümden deniz kenarında dinlenmeyi tercih ediyorum. Bir grup arkadaş çevreyi keşfetmeye çıkıyor.

Ve yavaş yavaş hava kararır. Koya bir biz bir de yat tekneleri var o kadar.

Akşam ateş yakıyoruz ve bu güzel doğanın tadını çıkartıyoruz.

Ertesi gün seçim günü olduğu için akşama kadar arkadaşların İzmir’e yetişip oy kullanmaları gerek. Bu yüzden koy da çok fazla zaman harcayamıyoruz. Sol tarafımızda kalan tepenin üstünde antik kent kalıntısı ve bir mağara olması lazım. Tam olarak oraya nasıl çıkacağımızı bilemiyoruz. İki farklı yerden deneme yapıyoruz fakat bitki örtüsü yukarıya çıkmamıza izin vermiyor. Mecburen aşağıya inip çantalarımızı yüklenip geri dönüş yoluna geçiyoruz.

Artık çantalarımız daha hafif. Suyumuz ve yiyeceklerimizin bir kısmını tüketmek bize yükten kazanç sağladı. Ayrıca dünden edindiğimiz su harcama tecrübesi ile arta kalan suyu optimum miktara getirip kalanını dileyen arkadaşlarla paylaşıyoruz.

 Dönüş yolundan bir kare.

 Dün indiğimiz yerden bugün çıkıyoruz.

Yine aynı yerlerden, boyumuzu aşan makilerin arasından ya da içinden geçiyoruz. Artık dönüş yolu hakkında bilgi sahibi olduğumuzdan kafalarda soru işareti bırakacak bir durum yok. Hatta yer yer sıkıcı olmaya başladı diyebilirim. Yolun kalanının nasıl olduğunu bilmek beni pek heyecanlandırmıyor. Tek amacım sağ sağlim araca ulaşmaktı.

Yol boyunca bol bol gördüğümüz çekirgelere bir başka örnek. Ayakkabımın burnu kadar büyükler. (bot 44 numara )

Yeşim yol boyunca matını yatay bağlamış. Haliyle yanlardan taşan mat bol bol çalılara takılmış. Matın yan kısımlarının hali içler acısı :)

Ve  Sarpdere mevkiine kadar geliyoruz. Çok fazla yolumuz kalmadı ama epey yorulduk.

Tekrardan villaların olduğu yere geliyoruz. Kıyıdan geçebileceğimiz bir kapı var. Açık olduğunu farkediyoruz. Sesleniyoruz fakat kimse oralı olmuyor. Biz de kıyıdan kıyıdan devam edip karşı tarafa geçiyoruz ve böylelikle 700 metre kar yaparak kısa sürede araçların olduğu yere ulaşmış oluyoruz.

Maalesef antik kent kalıntılarına ya da mağarayı keşfedemedik. Yeterli zamanımız yoktu. Daha hızlı bir ekip ile gün ışığından daha verimli faydalanılacak şekilde hareket edebilseydik keşif için çok daha fazla zamanımız olabilirdi. Fakat bu tam anlamıyla amacına ulaşamayan keşif bile, etkinliğe katılan 11 kişi için çok büyük bir deneyim ve anı oldu. Çok fazla yorulmamıza rağmen o günü herkes güzel cümlelerle anar…

Yürüşüş başlangıç noktasına kadar yolu tarif edeyim. İzmir’den Çeşme’ye otobandan giderken Uzunkuyu gişelerine sapılır ve otobandan çıkılır. Zeytineli Köyü’ne geçilir. Köy kahvesini geçtikten sonra deniz kenraındaki DHMİ Urla Kampı alanına gelmeden sola sapılır ve bozuk bir yoldan çıkılır. Yolun sonu villalarda biter. Villalara gelmeden araç uygun yere bırakılır ve yürüyüşe başlanır.

Bu keşifte benim yaşadığım tecrübeleri kısaca özetleyeyim:

  • Yön bulmak için yanımda gps cihazı bulundurdum. Olmazsa olmaz değil ama sık bitki örtüsünün çevresinden dolaşırken kısa süreli yön kaybı olabiliyor. Zaman kaybetmemek adına çok işimize yaradı.
  • Haziran ayında 2 günlük bu yürüyüş için 8 L su yeterli oldu. Fakat suyu oldukça idareli kullandık. Örneğin minimum su  sarfiyatı yapacak şekilde beslendik. Mümkün mertebe hazır gıdalara ağırlık verdik. Yiyeceklerin de hafif olmalarına özen gösterdik. Ocak v.s. taşımak pek akıl karı değildi. Yanımızda kahve içmek için cezve takımı taşıyan arkadaşlar da vardı ama olsun :)
  • Yürüyüş için mutlaka iyi bir bot gerek. Bununla beraber sürekli çalılara sürtünmeye göze alacak şekilde giyinilmeli
  • Grup olmanın dezavantajı hızımız oldukça düşüktü. Avantajı ise çok güzel anıları paylaşma fırsatı bulduk. Halen o günleri anabiliyorsak beraber yol aldığımız dostlar sayesindedir.
  • Haziran ayıdır, geceleri soğuk olmaz dedim ağırlıktan da yırtarım diye uyku tulumunu evde bıraktım fakat gece altımdaki matı üzerime örtecek kadar üşüdüm. Mutlaka yanınıza hafif, yazlık bir uyku tulumu götürün.
  • Yola mutlaka erken çıkılmalı. Yoksa öğle güneşi insanı perişan ediyor.
  • Yolun bazı kısımlarında bitki örtüsü çok sık. (Biz yanlış yerlerden gitmiş de olabiliriz) Makileri ezerek geçmek daha mantıklı. Yoksa bahçe makasıyla olacak iş değil.
  • Mağara’ya ya da antik kent kalıntılarını göremedik fakat zor olan bir şeyi başarmanın mutluluğu paha biçilemez.
  • Ya da ne bileyim hiç kastırmayın gidin bi tekne tutun ya da kano kiralayın kıyıdan kıyıdan aheste aheste Çılga’ya ulaşın :)

GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz.

Harita Bilgisi:


View Çılga.kmz in a larger map

  • Tuğba Laçiner

    Bir çılga çılgını olarak ben şahidim, yukarıda yazılanlar aynen doğrudur :)) Çok güzel yazmışsın Canavar. Umarım ilk fırsatta bunu tekrarlarız.