Bir İzin Peşinden Toroslar / 3
Gece rahat bir uyku çektik. Artık herhangi bir yere kamp atıp uyumaya iyiden iyiye alıştık diyebilirim. Sabah erken kalkıyoruz. Gün doğumunu yakalayabildik.
Daha önceden yazdım mı hatırlamıyorum. Ana yol ayrımından sonra buraya geldiğimiz yol nadirde olsa kullanılıyor. Kamp attıktan sonra belirli bir saate kadar ara ara araç sesleri duyduk. Bayram arefesinde böyleyse normalde eminim çok daha işlek bir yoldur burası. Bence şanslıydık. Yoksa bol bol araçların kaldırdığı tozu yutacaktık.
Çadırımızın yanındaki küçük malikane.
Çadır manzaramız.
Diğer yazımda bahsettiğim şu destek ipim. O kadar rüzgar tayini yaptım yine rüzgar yandan yandan esmeye başlamıştı. Ben de çadıra yandan yedek bir iple destek yaptım. Fazla çivim kalmadığından ağır bir taşa bağladım. Bayağı iş gördü.
Bir yandan toplanıp bir yandan kahvaltıyı hazırlıyoruz.
Hayatımın en güzel kahvaltılarından birisi. Yok yahu böyle bir keyif. Sabah güneşi, karşımda manyak bir manzara, matın üzerine bağdaş kurmuş dertsiz tasasız kahvaltı hazırlıyorum. Domates, zeytin, yumurta ah bi de bal-kaymak olsa keyif manyağı olucaz şuracıkta.
Sucuklar pişerken :)
Özlem daha çok tatlı şeylere saldırıyor :)
Tüm eşyalarımızı toplayıp yola koyuluyoruz. 7:00’de ayaklandığımız halde yola çıkmamız 9:00’u buluyor. Önceki yazıdan hatırlatayım. Geçidi aşamamıştık. Biz de bu civarda uygun bir yol bulup aşağıdaki vadiye paralel giden daha yola benzer bir yola bağlanıp oradan rotamıza gireceğiz.
Yol biraz bozuk uzun süre iniş yaptık. Benim için keyifliydi. Bol bol kask kamerasıyla çekim yaptım.
Yol bir süre sonra inişli-çıkışlı bir hal aldı. Ama hala aşağıdaki yola ulaşmamız için bayağı bir inmemiz lazım.
Yolun en çok sevdiğimiz kısımlarından birisi.
Yolun bazı kısımları dik olmasıyla beraber zemin çok gevşek. Ne yaparsanız yapın bir süre sonra arka teker patinaja düşüyor ve dengenizi kaybedip duruyorsunuz. Bazen bisikleti itekleyerek çıkarmak gerekebiliyor.
Artık tam anlamıyla istediğim ortamlara girmeye başladık diyebilirim. 3. günden itibaren artık daha fazla zevk alarak pedallamaya başladık.
Bir yerden sonra enerji nakil hatlarını görünce Özlem ”medeniyete yaklaştık” diyerek sevinmeye başladı :)
Yolumuza devam ediyoruz.
Aşağıdaki geniş yola çok yaklaştık. Gps’e göre ana yol hemen altımızda bir yerlerde. Bölge çok sarp. Süper bir manzara ile karşılaşıyoruz.
Eminim bu rota çıkamadığımız o geçitten çok daha iyi oldu. Yukarıdaki manzaranın da güzel olduğundan kuşkum yok fakat bu kadar güzel olacağını sanmıyorum. Her neyse o gün karar aldım öyle veya böyle bu rota tekrardan geçilecek !
Aşağıda bağlanmayı umduğumuz yol var. 2. gün, Yahyalı’dan sonra ana yoldan ”Kapuzbaşı Şelalesi” levhasını takip etseydik bu yoldan geçecektik.
Uzun süre alt yolla paralel şekilde yol alıyoruz. İnişteyiz, oldukça zevkli… Ara ara alt yola inen daha dik yol ayrımları ile karşılaşıyoruz fakat bu seferde bu bana mantıklı gelmiyor. Sadece alt yola bağlanmaktansa hem yol alıp hem de ileride ana yola bağlanmak çok daha mantıklı…
İlerledikçe vadiyi farklı açılardan fotoğraflıyoruz.
İşte Çamlıca Köyü. Çamlıca Köyü’nün üst kısmından yola bağlanıyoruz. Burada gitmeniz gereken güzergahtan çıkıp biraz daha iniş yaparak aşağıdaki çeşmeden su stoğu yapmanızı tavsiye ederim. Çünkü bundan sonra yapacağınız uzun çıkışta zirveye kadar başka çeşme yok. 720 metre rakım çıkılacak. Kişi başı 2.5 – 3 L su taşımak yetecektir.
Biz yanlışlıkla indik çeşmeye. Çeşmede suyu tazeledikten sonra GPS’ten konumumuza baktığımda boşu boşuna biraz indiğimizi gördüm. İndiğimiz yerinde eğiminin maşallahı vardı :)
Sonra tekrar indiğimiz yerden çıkıp yola bağlandık. Hepsinin iz kaydı var, günlük gps kayıtlarını incelerseniz tüm detaylara ulaşabilirsiniz ;)
İleride görülen borular hidroelektrik santralininmiş. Tam senesini hatırlayamadım ama sanırsam 90′ larda falan yapılmış. Yukarıdan bırakılan su bu borular aracılığı ile aşağıdaki tribünlerden geçip elektrik üretiyor.
Tırmanışa başlıyoruz. Tırmandıkça manzara daha da güzelleşiyor.
Arada yol kenarındaki elma ağaçlarına, böğürtlenlere dalmaya devam ediyoruz. Böğürtlenlerin arasında kocaman bir çekirge görüyorum.
Evet evet buradan akan bir akarsu vardı. Yukarıda çeşme olduğunu umarak devam etmiştik. Fakat yukarıda çeşme falan bulamayıp yola devam etmiştik. Mantıken oralarda bir yerlerde çeşme olması lazım. Biz çok bakmadık etrafa ama oralarda bir yerde çeşme olacağına eminim.
Manzara harika !
İyice acıkmaya başladık. Fakat etrafta çeşmeden eser yok. Yemek çıkarsak pişiremeyeceğiz. İki tane mısır konservesi açıp onları yiyoruz. Gölgeyi bulmuş biraz dinlenirken ailemi arayıp bayramlarını kutluyorum. Telefonun çektiği zamanlarda ardı ardına bayram mesajları düşüyor.
Rampanın son metreleri… Özlem şimdiye kadar çok iyi geldi. Fakat bayağı bir yoruldu :)
Zirveye doğru çam ormanlarına geçiş yapıyoruz. Yol tipi nisbeten daha düzgün ve zevkli…
Bu çektiğim son fotoğraf. Özlem’in ailesi bizden çok önce Kapuzbaşı Şelalesine varıyor. Ama bizim daha yolumuz var. Fazla beklemeye dayanamayıp yola çıkıyorlar. Geldikleri yol öyle otomobillerin kolay kolay gidebileceği bir yer değil aslında.
Özlem’in bisikletini parçalayıp araca yerleştiriyoruz. Sonra beni de burada yalnız bırakmayacaklarını, yolun çok bozuk olduğundan falan bahsedip bisikletimi araca yerleştirip onlarla Kapuzbaşı Şelalesine kadar gelmemi istiyorlar. Bu teklifi ne kadar ısrarla ve nazikçe geri çevirmeye çalışsam da başaramıyorum. Onları kırmamak için ben de bisikletimi parçalayıp, bisiklet taşıma aparatı olmayan bir otomobile 2 bisiklet ve koca yükler ile beraber 4 kişi sığıyoruz. Hiç rahat değilim… Bazı yerlerde aracın altı ciddi biçimde yere sürtüyor. İniş öyle güzel ki… Onca yolu çıkmışız burayı inememeyi kendime yediremiyorum. En fazla o devasa manzarayı aracın küçük camından iç çeke çeke seyretmekle yetinebiliyorum. Manzaraya baktıkça buraya bir daha geleceğime ve buradan Allah ne verdiyse kaptırıp ineceğime kendi kendime söz veriyorum.
Kapuzbaşı Şelalesi’ne varmadan önce Ulupınar Köy’ü girişinde izin isteyip araçtan iniyorum ve bisikletimi kurmaya başlıyorum. Özlem ve ailesiyle vedalaşıp onları yolluyorum.
İhtiyaçlarımı karşıladıktan sonra yola koyuldum ve başladım tırmanmaya…
Sonra uzaktan kulübeyi görünce bir nağara atmışım ki orda sormayın :)
Etrafımı heybetli dağlar sarıyor.
Yüzü gördünüz değil mi? :)
Kamp alanına gelmeden önce bu düzlük alanı görüyorum. Aşağıda hayvanlar otlanıyor.
Huraa diyip son bir gayretle son rampaları tırmandıktan sonra kulübenin bulunduğu açıklığa varıyorum. Önce çadırlar gözüme çarpıyor, sonra kulübenin ön yüzünü görmeye başladıkça insanların ateş başında toplandığını fark ediyorum. Kulübenin de önünde insanların olduğunu görünce benden önce kulübenin kapıldığını düşünüp kamp atmaya karar veriyorum. Oradaki arkadaşlara selam verip direk suya yöneliyorum. Ortasından delik, buruş buruş olmuş pet şişemi doldurup kana kana su içiyorum. Çeşme’nin hemen ağzında soğuması için bırakılmış bir 70’lik rakı görüyorum. Anlaşılan ortamda ehli keyifçiler var :)
Çadırımın manzarasının bir kısmı…
Kana kana su içtikten sonra arkadaşlara çadırımı kurup, yemek yedikten sonra tanışmaya geleceğimi söylüyorum. Kendime güzel düz bir alan bulup temizliyorum. Sanırım şu ana kadar ki en hızlı ve pratik çadır kurma, eşyaları boşaltma ve kamp mutfağı hazırlama faaliyetimi yaptım. Kendimle iftihar ettim doğrusu :) Hemen su kaynatıp bir tencere dolusu makarna yapıyorum. (evet yine makarna ne var !) İçine elde konserve ne varsa ton balığı, tatlı mısır boca ediyorum hepsini… Ve afiyetle hapır hupur yiyorum… Bisiklet turlarında taşıdığım kaşığa laf eden çok oluyor. Kocaman bir plastik bir tarafı çatal diğer tarafı kaşık olan yemek yeme şeysim var :) Normal çatal-kaşıklardan bariz büyük olduğundan alay konusu olur. Ama böyle aç olunca öyle işe yarıyorkii…
Ha bu arada Özlem mısıra bayılır. Ben de severim ama O bayılır :) Kamplardan birinde ateş yakıp mısırları közleme hayali vardı. Kendi yiyemedi bu mısırları ama burada canı çeken bi kaç kişi arasında paylaşıp bi güzel kemirdik.
Saate 12:00 gibi muhabbeti bırakıp çadırlarımıza dağılıyoruz. Gökyüzü bir önceki gece gibi çok berraktı. Ara ara dağdan inen bulutlarla manzaramız kapanıyordu.
Öyle yorgunum ki deliksiz bir uyku çekmişim… Tur içinde tek başıma geçirdiğim ilk gece oluyor…
Katedilen mesafe:
Bisikletle:
Şu araç mevzusuna gelecek olursak… Büyük ihtimal aşağıya otomobille inmeseydik Hacer Ormanı’na daha yorgun çıkacaktık ve büyük ihtimal karanlığa kalacaktım. Bu parkuru geçmek isteyenlere iki alternatif sunabilirim…
- Biz saat 7:00’de ayaklandık. Yola çıkmamız 9:00’u buldu…7:00’te tekerlekler döner şeklinde kalkılsa hava kararmadan çok rahat kamp alanına ulaşılır.
- Ya da ehli keyf bir şekilde aheste aheste yola çıkılır. Zirveye vardıktan sonra inişte bir kaç çeşme var. Ve yakınlarında düzlük çimen alanlar var. Manzara muhteşem ! Buralarda kamp atıp bu bir günlük parkur ikiye bölünerek yolun tadı daha da çok çıkartılabilir.
GPS verileri:
3. gün rotasını buradan indirebilirsiniz…
İlgili yazılar:
- Bir İzin Peşinden Toroslar / 1
- Bir İzin Peşinden Toroslar / 2
- Bir İzin Peşinden Toroslar / 4
- Bir İzin Peşinden Toroslar / 5
- Bir İzin Peşinden Toroslar / 6
-
Oktay
-
Mahsus Mahal