Bir İzin Peşinden Toroslar / 2

29 Ağustos 2011

Saat 8 gibi uyanıyoruz. Akşam biraz uzağımızdan geçen araçların sesleri gece yarısı seyreliyor ve ben rahat bir uykuya dalmıştım. Fakat Özlem benim kadar rahat bir uyku çekemiyor. Daha önceden çadırda kalmışlığı olmasına rağmen bir organizasyon ya da insanlardan ayrı şahsi olarak yaptığı ilk kamp deneyimi. Bu yüzden gece rahat uyuyamamasını anlayışla karşılıyorum.

Kahvaltı için hazırlık yapmak yerine Yahyalı’dan geçerken bir pastahanede bir şeyler atıştırma ya da bir lokantada çorba içme kararı alıyoruz. Böylelikle biraz zaman kazanmış olacağız.

Hemen toparlanıp yola koyuluyoruz.
Kamp yerimizi koyunlar basıyor :)
Sağda güneşte kurutulmaya bırakılmış çiğdemler… ”Durup biraz aşırsam mı?” diye düşünmeden edemiyorum :p
Yahyalı’ya varmadan acıkıyoruz. Yolda elma ağaçlarına saldırdık bol bol. Yahyalı’da ise kahvaltı yapabileceğimiz hiçbir yer bulamıyoruz. Ramazan’ın son günü, bayram arefesi olduğundan tüm lokantalar kapalı, pastahanelerde taze bişey yok… Fakat her yer araba ve insan kaynıyor. Yakındaki köylerden insanlar bayram alış-verişi için ilçeye inmiş olmalılar. Ciddi manada bunalıyoruz. Hızlı bir şekilde son kez erzağı tazeleyip yola çıkıyoruz. İlçe çıkışı uygun bir yere kurulup kahvaltı yapacağız başka çare yok…
Yahyalı’dan sonra rampalar başlıyor. Karşıdan rüzgar esiyor… Bir bakıma memnunuz. Tamam karşı rüzgar bizi daha da zorluyor olabilir ama en azından serinliyoruz :)
Rotamızın üzerinde bulunan son benzinlikte durup boş bir pet şişeye benzin alıyorum. Ne olur ne olmaz tanktaki benzin biterse diye…
Yol üzerinde gölgesine sığınabileceğimiz bir ağaçlık alan ya da suyundan faydalanabileceğimiz bir çeşme bulamıyoruz. (Var ama daha yukarılarda) Bu sebeple rüzgardan ve güneşten korunabilmek için yol kenarındaki inşaat halinde olan bir benzin istasyonunun arka odalarından birine konuşlanıp kahvaltılıkları çıkarıyoruz.
Sıcak bişeyler içmek gibisi yok… Kahvaltı çok zengin değil. Aslında bozulur diye birçok şey almadık yanımıza. Domatesi zeytin v.s… Sucuk pişiriyoruz, biraz kaşarımız var. Çay olmadan olmaz…
Kahvaltı sonrası yola devam.
Aşırlık Kalesi kalıntıları…
Ve sonunda beklenen yol ayrımına geliyoruz.  Fakat yol ayrımı pek beklediğim gibi değil. Gitmemiz gereken yol bir şantiye servis yolunu andırıyor. Öyle de… Doğal güzellikten uzak bu yolda gitme konusunda kararsız kalıyorum. Hem de rotamda uğranacak yerlerden biri olan ”Kapuzbaşı Şelaleleri” levhası ana yolu gösteriyor. Kafam biraz karışsa da ne olursa olsun yine rotadan gitme kararı alıyoruz.
Bi yandan da düşünmeden edemiyorum. Bu adam daha geçtiğimiz Mayıs ayında bu rotayı yaparken neyi amaçlamıştı? İçime ciddi ciddi kurt düşüyor. Ya yolun geri kalanı da buna benzerse? Ama eminim Taşdurmaz aynı yerinde duruyor. Ama oraya kadar yolun devamı da böyle olursa hiç çekilecek şey değil…
Bildiğin servis yolu…
Yolu saymazsak manzarayı sevdim. Artık uçsuz bucaksız ovaları geçip dağlara karışıyoruz.
Her yol ayrımında gözüm diğer yollara takılıyor ”acaba bu yollar nereye çıkıyor ” diye. Gps ile her merak ettiğim yol ayrımına noktalar koyuyorum. Eve dönünce google earthten nerelere gittiklerine bakabilmek için…
Yol biraz olsun düzeldi gibi… Ha bu arada yol konusunda Özlem hiç şikayetçi değil. Toprak ama pürüssüz :) Dünkü kumlu yoldan sonra burada hiç sesi çıkmıyor :)
Bu yol ayrımı önemli :)
Burası Suna Yaylası… Panaromio’dan görmüştüm. Bayram nedeniyle kimsecikler yok. Daha önce böyle hafif yayla görmemiştim Evler, ya çadır ya da konteynırlardan, aralarında prefabrik olanlar da olabilir bilemedim. Bu kısımlarda su bulmak sıkıntı değil. Aslına bakarsanız yol boyunca kamp haricinde yanınızda 3 litre su bulundurmak yeterli. Mutlaka yol üzerinde çeşme bulunuyor. Günde en az 3-4 tane çeşme önünden geçiyorsunuz. O da en kötü ihtimal.
Yüce dağlar görünmeye başladı.

 Manzarayı git gide sevmeye başladım.

Turun en yüksek zirvesi burası. 2190 m. Aslında çok sayılmaz fakat geçit gibi olan bu yerin eğimi oldukça fazla… Google earthte bu kadar görünmüyordu…

 Yavaş yavaş yakınlaşıyoruz büyük rampaya…

Bayağı bir acıktık. Zaman öğleni geçeli de epey bir oldu. Bir sarma bir barbunya konservesi çıkarıp afiyetle yiyoruz.

 Ve rampanın başlangıcı…

Ne kadar yemek yesek de yolun buraya kadar olan kısmı bizi çok yordu. Yavaş yavaş çıkıyoruz rampayı. Ama gittikçe daha da dikleşiyor. Heleki rampanın sonuna baktıkça Özlem’in ruhu kararıyor fakat benim aksine iştahım kabarıyor :)

Yol iyice bozuluyor. Gevşek taşlık bir zeminle karşılaşıyoruz. Haliyle bisikletlerde bir yerden sonra patinaja düşüyor elimizle çıkartmaya başlıyoruz. Biraz daha çıkıyoruz fakat Özlem iyice yoruluyor. Önce kendi bisikletimi belirli bir yere çıkartıp sonra Özlem’in bisikletini alıp çıkartıyorum. Ama bu da yetmiyor. Özlem Yahyalı’ya geri dönüp eve gitmek istiyor. İsyanlarda derler ya aynen öyle. Ben de sonrasında turuma kaldığım yerden devam edecekmişim? Bu Özlem’in ilk turu olduğundan bilmediği şeyler vardı.Tecrübe edinecekti tabiki. Ciddi bir aksilik olmadıktan sonra tur boyunca kimse performansı yeterli olmadığı için aşağılanmaz, geride bırakılmazdı. O kendini suçlu hissettiğinden dolayı böyle sağlıksız kararlar almaya başlamıştı. Özlem’i sakinleştirip boğazı aşamadan geri döndük.

(Tamam tamam kabul ediyorum. İlk uzun turu olan birisine de bu kadar ağır bir tur teklif edilmezdi. Ama ne yalan söyleyeyim ben de bu yolların bizi bu kadar zorlayacağını tahmin etmemiştim. Yok acaba tahmin etmişmiydim???)
(Her neyse Özlem’in performansının bu turu çıkarabileceğinden kuşkum yoktu açıkçası, fakat kendisinin buna zihnen hazır olup olmadığını sorgulamamıştım.)

Suyu olan, Suna Yaylası’na gelmeden yol kenarındaki uygun bir yere kamp atma kararı aldık. Biraz yol dışına çıkıp evlerin olduğu yere doğru ilerlediğimizde bu göl süprizi ile karşılaştık. Biraz olsun moralimiz düzeldi. Kamp attığımız zemin çok iyiydi. Yanımızda yapay da olsa güzel bir gölümüz vardı, dağ manzarasına diyecek yoktu…. Yandaki evlerde kimsecikler yoktu. Bu da ayrı bir huzur verdi bize.
Bu arada önümüzden geçen yolda saatte 1-2 araç geçiyordu. Garip ama faal olarak kullanılan bir yol…

N 37°58’57.76″
 E 35°22’40.45″
 Akşam güzel bir yemek pişirip afiyetle yiyoruz.

(Ulan ne yicez yine ton balıklı ve konserve mısırlı makarna. Ha şikayetçi miyim? Yooo… Ama ne bileyim orada yerken büyük zevk aldım ama burada yazarken bıkmaya başladım  sanki :p)

Çadırı kurarken ne kadar rüzgarın yönünü iyi tayin etsem de  zaman zaman rüzgar yön değiştiriyor, çadıra köşeden rüzgar bindiriyordu. Ben de yanımdaki iple çadıra ek gerdirme yaptım. Fena olmadı.

Bir ara gece uyanıp gökyüzüne baktığımda gökyüzü tabak gibiydi. Tüm yıldızlar ve samanyolu görünüyordu. Harika bir görüntüydü…

Gün sonu bilgileri:

Katedilen mesafe:  55 km
Sürüş Zamanı: 5saat
Ortalama huz: 11 km/s
Max hız: 36 km/s
Toplam çıkılan yükseklik:  1338 m

Gün sonu yorumu: Güne kahvaltısız başlamak ve bir süre öyle devam etmek iyi bir deneyim değildi. Şu toprak yol ayrımı beni ciddi şekilde hayal kırıklığına uğratmıştı. Kilometreler geçtikçe bu hayal kırıklığıma karşı dağların heybeti, o boş kıraç araziler teselli hediyesi gibi imdadıma yetiştiler. Eh tabii sonradan Özlem’in dırdırı başladı :) Neyse alışacak o da. Şimdi geçirdiğimiz o yorucu günleri tebessümle anıyor :) Kamp attığımız yer çok iyiydi.

Yarın ola hayrola :)

GPS verileri:

2. gün rotasını buradan indirebilirsiniz…

Coğrafi Veriler:



İlgili yazılar:

  • Bir İzin Peşinden Toroslar / 1
  • Bir İzin Peşinden Toroslar / 3
  • Bir İzin Peşinden Toroslar / 4
  • Bir İzin Peşinden Toroslar / 5
  • Bir İzin Peşinden Toroslar / 6