Antik Kentler Turu / Karpuzlu – Milas
Çine-Karpuzlu- Milas antik kentler gezimizin 2. bölümü ile karşınızdayız :)
Karpuzlu – Milas = Alinda – Labraunda
11 Mart 2012
İnanır mısınız bilmem akşam çadırlarımıza çekildiğimizde deliksiz bir uyku uyuduk. Sabah, hafif bulutlu bir güne uyandık. Sabah güneşi ile çadırın içinde pişmeden uyanmak güzel duygu. Kalkıp kahvaltı hazırlıyoruz. Ben, dünden kalan bulaşıkları yıkamak için bir su kaynağı arıyorum. Sadece su seslerini takip etmem yeterli oluyor :)
Karpuzlu’dan aldığımız yüzde yüz dana sucuğunu pişiriyoruz.
Karınlarımızı doyurduktan sonra çadırlarımızı ve eşyalarımızı toplayıp bisikletleri yüklüyoruz. Aşağı inip Alinda antik kentinin üst kısımlarını geziyoruz. Burada görevli olan arkadaş bizi gezdirebileceğini söylüyor, memnuniyetle kabul ediyoruz.
Kule yapıları tanıdık geldi mi? Durun hatırlamanıza yardımcı olayım :) Evet Kapıkırı’da gördüğümüz mimarinin tıpa tıp aynısı. Çünkü Alinda kendi, Heraklea gibi Karyalılardan kalma.
Gözetleme kuleleriymiş.
Tiyatro’ya iniyoruz.
Daha önceden gördüğümüz çoğu tiyatro gibi burada da oturma yerleri pek sağlam kalmamış. Duvarlar yerli yerinde… Alinda antik kentinin diğer antik kentlerden özelliklerinden biri şimdiye kadar hiç restorasyon ya da kazı çalışmasının yapılmamış olması. Bu hali ile bile görülmeye değer yapılar var.
Tiyatro’nun duvarları.
Aşağıda 3 katlı agora var. Sağolsun görevli arkadaş bize çok ayrıntılı bilgiler veriyor. Vaktimiz azaldı. Bugün saat 14:00 gibi yağmur yağmasını bekliyoruz. Gökyüzünde bulutlar birikmeye başladı.
Tiyatro’dan daha fazla aşağı inmiyoruz.
Buralarda yan yana iki adet tapınak kalıntısı mevcut.
Etrafta bolca bulunan kaya mezarlarından sadece birisi. Kaya mezarlarının baş kısımlarında ki kabarma işaretler merhumun cinsiyeti hakkında bilgi veriyormuş. Yuvarlak ise dişi, köşeli ise erkek demekmiş.
Alinda’nın Heraklea’ya benzeyen bir çok yönü var. Yapılarda kullanılan taşlar, gözetleme kuleleri, sarnıçlar ve etrafta bol bol bulunan kaya mezarları ve lahitler bunlardan sadece bir kaçı…
Su kemeri
Arkadaşlarla hatıra fotoğrafı çekip yola çıkıyoruz. Dün çıktığımız 200 metre irtifayı zevkle geri iniyoruz.
Bugün güzel bir tırmanışımız var. Tam tırmanışa başladığımızda hafif bir yağmur yağmaya başlıyor. Pek şikayetçi değiliz. Tırmanışlarda hafif bir yağmur serinlememize yardım ediyor. Durmadığımız sürece problem yok.
İlk büyük rampayı bitirdik.Yol toprağa dönüyor. Gerek google earth görüntüleri gerekse Serkan Taşdelen’in bizden bir hafta önce burada yaptığı turun yazısından edindiğim bilgilerle bu toprak yola bize süpriz olmuyor. Civarda birçok maden ocağı var. Bulunduğumuz yer ise büyük ihtimal bir servis yolu.
Yağmur çok fazla yapmadan diniyor. Böylelikle ne toprak yol çamur oluyor ne de yanımızdan geçen büyük kamyonlar tozu toprağa katabiliyor.
İkinci büyük rampaya geldiğimizde bir karar vermemiz gerekti. Zamanımızı iyi değerlendirmemiz gerekiyordu. Saat 18:00’de otobüsümüz kalkacak.Ya 2. rampayı tırmanıcaktık ya da yola devam edip inişe geçecektik. Açıkçası arkadaşların pek rampa çıkma taraftarı değillerdi. Benim de gps’in haritasından hızlıca baktığım 2. alternatif yol da genel anlamda hep iniş görünüyordu sadece mesafe biraz uzuyordu. Bir diğer mantık ise Labraunda antik kentini gezmek için yeteri kadar vaktimiz olmayacağıydı. Bu sebeple o an için kolay olan yolu seçip düz devam ettik.
Yol hariç manzara çok güzel. Sol tarafımızda geyik barajı ve yolun iki tarafında uzun uzun ağaçlar…
Baraj gölü kenarında kısa bir çay molası veriyoruz. Karınlar biraz acıktı. Sabahta arta kalanları yiyoruz.
Bozuk yola Sema’nın arka bagajları çok dayanmıyor. Çantalardan birinin bir kancası kopuyor. Yanımdaki ip ile İlker çantayı bagaj demirine sabitliyor.
Bir süre sonra yanımızdan geçen büyük kamyonların kaldırdığı tozlar hiç sevimli olmamaya başladı. Bu arada gps haritasını detaylı inceleyince yolumuz üzerinde irili ufaklı bir kaç küçük rampa daha olduğunu görüyoruz. Kötü süprizler :)
Şimdi yol verilerini incelediğimde ana rotanın daha mantıklı olduğunu görüyorum. Fakat yine de farklı bir yer görmüş ve farklı tecrübeler edinmiş olduk.
Uzun ve bol virajlı inişlerimiz.
Burası bana Adana Aladağ’da bulunan Kapuzbaşı şelalelerini hatırlattı.:)
Milas’a vardığımızda otobüsümüzün kalkmasına bir saat vardı. Yemek yiyecek güzel bir mekan ararken Milas’ın meşhur bir köftecisini buluyoruz. Özlem hariç herkes 1.5 porsiyon köfte spariş ediyor. Ortaya bir salata ohhh mis. İşletme sahipleri bizi şaşkınlıkla izliyor. Nasıl kendimizden geçmişçesine yemek yiyoruz anlatamam. GArsonların sorduğu soruları cevaplamaktan bile aciziz :)
Karınlarımızı tıka basa doyurduktan sonra otogarın yolunu tutuyoruz. Geçen turdan edindiğim tecrübe ile nokta atışı otogarı buluyoruz. Otogar’a son 100 metre kala yazıhaneden biletleri almak için hızlanıyorum. Önümde küçük bir rampa var. Daha önceden tamir ettiğim fakat sağlamlığına güvenemediğim zincirim rampanın tam zirvesinde kopup asfalta seriliyor :) Benim görevi Sema ve İlker devralıp pedallara asılıyorlar. Ben de zinciri toplayıp bir poşete yerleştiriyorum. Artık çekiş sistemim iflas ettiği için Özlem beni otogar’a kadar çekiyor.
Bisikletlerimizi otobüsün bagajına yerleştirip koltuklarımıza yerleşiyoruz. Kasklarımız, gözlüklerimiz ve giysilerimizin büyük bir bölümü toz toprak içinde ama o yorgunlukla kimse bunu dert etmiyor. Kafalarımızı koltuğa dayadığımız gibi uykuya dalıyoruz :) Saat 20:00 gibi İzmir otogara varmış bulunuyoruz. 1 saat süren Otogar-Narlıdere bisiklet sürüşü ile beraber 21:00’de herkes evinde olmuş oluyor.
Labraunda antik kenti başka turlara kaldı…
Haftasonuna sığdırdığımız bir turun daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Haftasonu eylemlerimiz devam edecek ;)
Yol Verileri:
Toplam Mesafe: 52 km
Gezilen antik kent sayısı: 1
GPS Verisi: Gps cihazınıza yükleyeceğiniz dosyayı buradan indirebilirsiniz.
Harita Bilgisi:
İlgili yazılar:
- Antik Kentler Turu / Söke-Didim
- Antik Kentler Turu / Didim-Kapıkırı
- Antik Kentler Turu / Kapıkırı – Kıyıkışlacık
- Antik Kentler Turu / Kıyıkışlacık – Milas
- Antik Kentler Turu / Çine – Karpuzlu
- Antik Kentler Turu / İzmir – Sığacık (Teos)
- Antik Kentler Turu – Selçuk/Efes
-
Serkan TAŞDELEN
-
Melanie