Ağır Kano Tecrübesi
Selam arkadaşlar,
Birazdan yazacaklarım yeni yeni başladığımız seakayak/kano aktivitesinde içinde bulunduğumuz durumu iyi yorumlayamadığımızdan dolayı, olumsuz durumlarda tam olarak nasıl davranmamız gerektiği konusunda yeterli tecrübe sahibi olmadığımızı ağır bir tecrübe ile öğrenmenin paylaşımıdır. Tecrübeleri paylaşmadan evvel hikayeyi anlatayım.
Cihad ile çok önceden kararlaştırdığımız bir kamplı kano turu sözü vardı. Geçen sene yaptığımız kamplı kano faaliyetin biraz daha kısasını yapacaktık. Özlem’de geçen seneden tadı damağında kalan kano turumuzu tekrarlamak için epey ısrar edince Cumartesi günü kano kiralamak için plan yapıyoruz. Cumartesi sabah kanoyu kiralayacağımız Kano Diyarı‘nın yerine iki araç olarak gittik. Kanoları teslim aldıktan sonra Demircili Koyu’nun yolunu tuttuk.
Geçen sefere nazaran faaliyete başlamak için biraz geciktik. Geçen sene İlker ve Sema ile yaptığımız kano turunda gün ışığından daha fazla yararlanabilmek adına kanoları cuma akşamı teslim alıp geceyi Demircili Koyu’nda geçirdikten sonra sabah 8:00 gibi kanoları suya indirip yol almaya başlamıştık… Şimdi ise koya varıp kanoları suya indirmemiz 14:00 sularını bulacaktı… Neyse ki gideceğimiz mesafe geçen seferkinden daha kısa olacağı için çok sorun yapmadık. Yolda iki araç iki kano şeklinde Demircili’ye geldik. Bu sefer sırf otopark için para ödememek adına muhtarın yerine değil de bir geride bulunan koya geçtik.
Bu civarları bilen arkadaşlara yarımadanın orası desem yeterli olur sanırım. Aynen hesapladığımız gibi kanoları araçtan indir, kamp eşyalarını kanoya yükle, üst baş değiştir derken 14:00 sularında kanolar suya indi.
Yalnız deli gibi rüzgar vardı. Kuzey ve Kuzey-Batı’dan esiyordu. Kanoyu suya indirdiğimiz yerde rüzgar tam karşımızdan esiyordu. Cihad ve Ayça’ya kano ile nasıl yönlendirme yapılacağını, nasıl kürek çekileceğini v.s. anlatıp kısa bir alışma evresinden sonra yola koyulduk. Başlangıçta dalgalara dik bir şekilde yol almaya başladık. Muhtar’ın yerinin paraleline geldiğimizde karadan denize doğru yani Kuzey yönünde rüzgar esmeye ve dalgalar gelmeye başladı. Bu durum Özlem’le benim için gayet normaldi. Geçen sene bu zamanlarda yaptığımız kano turunda da her koy içine girdiğimizde karadan denize doğru şiddetli rüzgar esiyordu. Bu yüzden sahile çıkarken epey zorlanıyorduk… Biz de bu yüzden yoldan, zamandan ve enerjiden kazanabilmek adına Muhtarın Yeri’nin bulunduğu koya girmeden burundan buruna kürek çekmeye başladık. Epey güzel ilerliyorduk. Bu esnada Cihad arka dümenin iplerinden birinin sıkıştığını ve dümenin dönmediğini fark etti. Muhtemelen arka bagaja eşyaları yerleştirirken dümenin kontrolünü sağlayan iplerden biri sıkışmıştı. Diğer buruna epey yakınlaşmışken bir kaç dakika dümendeki sorun ile uğraştık. Baktık olacak gibi değil dümeni yukarı kaldırıp sadece kürekler ile yön vererek yola devam etme kararı alıyoruz. Biraz ileride bulunan Kumlukoy’da karaya çıkınca sorunu çözmeye çalışacaktık. Tekrardan kürek çekmeye başladığımızda bize en yakın kara parçası olan burundan epey açığa sürüklendiğimizi fark ettik.
Küreklere asılıp burunun diğer tarafına geçmeye çalışırken Cihad ve Ayça’nın bulunduğu kano gideceğimiz yönden dolayı dalgalara paralel devam ettiklerinden güçlü bir dalga ile dengeleri bozuldu ve kano ters döndü. Cihad ve Ayça hemen kanodan çıkıp kanoyu düzelttiler. Fakat kanonun içi yarıya kadar su dolmuştu. Bu şekilde kanoya bindiklerinde kanonun tamamen su alarak deniz dibine batmasından endişe ettiler. Benim kanonun içinde bulunan bir sünger ile suyu boşaltmayı denedim fakat iki kişilik kanonun iç hacmi taktir edersiniz ki epey fazla olduğundan dolayı bu kısa süreli girişimim sonuçsuz kaldı. Cihad kendi batık kanolarının ucundan ve bizim kanonun kıçından tutarak birleşimi sağladı. Özlem ve ben de tüm gücümüzle küreklere asılarak burundaki kayalığa çıkmaya çalıştık.
Artık rüzgara ve dalgalara karşı dik bir biçimde yol almaya çalışıyorduk. Epey uğraştık, kıyıya yaklaştığımızı hissediyorduk fakat harcadığımız güç ve aldığımız yola bakılırsa kıyıya ulaşabilmek pek mümkün görünmüyordu. İşin daha da kötüsü kürek çekmeyi bıraktığımızda rüzgar ve dalgalar bizi açığa atmaya devam ediyordu. Yani yapabileceğimiz tek şey kürek çekmekti. Uzakta bir tekne gördük. Var gücümüzle bağırdık fakat sesimizi duyan olmadı. Teknelere bağırdık kıyıda güneşlenen, yüzen insanlara bağırdık fakat nafile… Sanırsam ilk defa ciddi ciddi kendi başımızın çaresine bakamayacak bir durumda çaresizce ”imdat”, ”yardım”, ”tekne!” diye sesimiz çatallaşırcasına bağırdık. Sana yardım edebilecek kişileri görmek ve onların senin farkına varmaması çok çok kötü bir his… Cihad ve Ayça egenin soğuk sularında üşümeye başlamıştı. Kanonun için tamamen su aldı fakat denizin dibine batmadı. Sonuçta kanolar kiralık ve kanoların içinde araçların anahtarlarından, cep telefonuna ve kamp malzemelerine kadar pek çok eşyalarımız vardı. Cihad telefonlarının ve arabanın anahtarının bulunduğu en değerli poşeti bana uzattı ve ben de kanonun içine koydum. Dalgalara ve rüzgara karşı kürek çekmeye çalışırken dalgalar bir yandan da kanonun burnunu çevirmeye çalışıyordu. Dalgaları sürekli diklemesine almamız gerekiyordu çünkü bu dalgaları yanlamasına aldığımızda Cihad ve Ayça’nın kanosunda olduğu gibi bizim kano da anında ters düz olabilirdi. Ki öyle de oldu. Önce bir dalga önce kanomuzun yönünü çevirdi. Kanonun yönünü tekrardan karaya doğru ve dalgalara dik bir şekilde almaya çalışırken ikinci dalga kanoya yandan vurarak bizim de devrilmemize neden oldu.
Özlem bir aktiviteye başlamadan evvel kafasında tüm olumsuz durumları kurgular ve bunlara karşı önceden mantıklı çözümler üretmeye çalışır. Ne zaman ki bu olası olumsuzluklara karşı kendince çözüm fikri üretemezse o zaman huzursuzlanmaya başlar. Hatta ben de Özlem’in bu aşırı ehvamlı durumuna bozulup ona kızardım. Ama artık bu huyunu taktir ediyorum. Neden mi? Bizim kano devrildikten sonra heyecan yapmadan kanoyu düzelttik. Böylelikle biz de egenin soğuk sularına boğazımıza kadar girmiş olduk. Kanonun içine baktığımda Cihad’ların kanosunda olduğu gibi büyük ölçüde su aldığını gördüm. Özlem bu esnada kanonun üzerinde bulunan lastiklere sardığımız şnorkel setini çözmeye çalışıyordu. Bu esnada hiç konuşmadık, ne yapmak istediğini çok net anlamıştım. paletleri ve gözlüğü çıkarmasına yardım ettim. Hemen paletleri ayağına geçirdi ve gözlüğü takarak sırt üstü olabildiğince kuvvetli şekilde palet çırparak yüzmeye başladı. Bizim devrilen kano ile Ayça ve Cihad’ın bulunduğu kano arasında hatırı sayılır bir mesafe oluşmuştu. Özlem bu mesafeyi o kadar kısa bir sürede aldı ki benim artık bu civardan geçen bir tekneden ziyade Özlem’in karaya ulaşarak bize yardım getirmesinden ummanın daha mantıklı olacağına inandım.
Özlem iyi bir yüzücü. İyi ki paletlerimizi yanımızda getirmişiz. Tahmin edemeyeceğimiz kadar çok işe yaradı… Özlem tüm gücüyle kıyıya doğru yüzerken ben de içi su dolan kanonun düz durmasını ve içindeki eşyaların dalgaların etkisiyle dışarı çıkmasını engellemeye çalışıyordum. Bir yandan da Cihad ve Ayça’yı gözden kaybetmemeye uğraşıyor ve dalgaların beni daha da açığa savurmaması için ayağıma taktığım paletler ile orta tempoda kanoyu da tutarak karaya doğru palet çırpıyordum. Fakat kıyıya ulaşabilmek adına metre ilerleyebildiğimi sanmıyorum. Bu arada belirtmem gereken çok önemli bir nokta var. Can yeleklerimizi giymiştik. Ki bu dalgalı havada bizi boğulmaktan kurtaran en önemli ekipman kesinlikle buydu. Boğulmayacağımızdan emindim fakat uzun süre bu şekilde kalırsak muhtemelen hipotermi nedeni ile donarak ölecektik. Sanırsam hayatımda ilk kez doğaya karşı çaresizlik duygusuna kapılıp birilerinin yardım getirmesini veya birilerinin bizi fark ederek bize yardım etmesini bekledim. En iyi yaptığımız şey paniğe kapılmamak oldu. Kimsenin panik yapmaması bizim en büyük avantajımızdı.
Özlem’in yardım getirmesini beklerken bir yelkenli tekne Cihad’ları gördü ve onları aldı. Ardından bana doğru yöneldiler. Tekneden bir halat uzattılar kanoya bağlamam için. Uzatılan halatı kanonun burnundaki taşıma koluna bağladım. Bu esnada Özlem’de yakınlarda bulunan balık çiftliğine çalışan römorkör tarzı çift motorlu ve güçlü bir tekne ile yanımızda bittiler. Özlem’i de gördükten sonra hepimizin sağ olduğuna ve tehlikeyi atlattığımıza ne kadar sevindim anlatamam. Şimdi tek yapmamız gereken kanolar ve içindeki eşyalarımızla beraber sağ sağlim kıyıya ulaşmaktı. Bu esnada Cihad’ ların kanosu halattan ayrıldı. Onu diğer tekneye bıraktık.
Deniz o kadar dalgalıydı ki kanoları tekneden uzatılan halata bağlamak için çok uzun süre uğraştık. Özlem’ler bizden daha önce kanoyu tekneye bağladı ve karaya doğru hareket ettiler. Biz uzun bir süre kanoyu tekneye bağlamak için uğraştık. Kanoyu tekneye bağlayabildiğimizde kıyıdan daha da açıldığımızı fark ettik. Ne kadar açıldık kesin söyleyemiyorum ama tekrardan kıyıya ulaşmamız epey zaman aldı…
Yaşadığımız olayı burada kesiyorum. Çok çok ciddi bir deneyim yaşadık. Cihad’ların pek bir kaybı olmadı ama eşyaların tamamı ıslandı. Ayça çok sevdiği parmak arası terliğini kaybettine üzülüyordu. Ne kadar paniklemediğimizi bundan anlayabilirsiniz. Benim kayıbım çok daha büyüktü. İlk devrilme anından ve Özlem kıyıya yüzmeye başladıktan sonra çok ufak tefek şeylere sahip çıkamadım. Termoslu bardaklarımız mesela… Tekne gelip bizi kurtardığında tek isteğim tekneye çıkmak ve kanoyu tekneye bağlamaktı. Kanonun içindeki eşyaların çıkacağı aklıma gelmemişti. Denizde daha rahat hareket edebilmek için paletleri ayağıma taktığımda ayağımdaki yeni aldığım salomon fileli ayakkabılar kaşla göz arasında kayboldu. Batmadı ama dalgalar kısa sürede uzaklaştırdı…. Boynumda asılı olan Oakley Radar Path gözlük lastiğinden kurtulup derin sulara gömüldü. Giyim eşyaları birşey değil de teknenin arka bagajına yerleştirdiğim ve yerinden çıkması benim gözümde neredeyse imkansız olan yeni aldığım ortlieb rack pack çanta ve içinde bulunan yeni aldığım North Face Rock 2 çadır, havalı matlar, kaz tüyü uyku tulumu, decathlondan aldığımız piknik örtüsü ve ve ve optimus nova plus benzin ocağım ile kamp yemek setim egenin sularında göz göre göre kanodan çıkarak egenin sularında kayboldu…
Kıyıya çıktığımızda telefonların ve araç anahtarlarının bulunduğu poşetlerinde içine su girdiğini farkettik. Dördümüzünde telefonları iptal. Yani anlayacağınız benim Samsung Galaxy S3 telefon da sizlere ömür… Uzun bir süre anlık paylaşım yapamayacağım… Benim suda bıraktığım ekipmanlar çok kaba bir hesapla 3500 TL yapıyor. Özlem benzin ocağının gittiğini öğrenince ”oley !” diyerek sevindi. Özlem’in benzin ocağı ile pek arası yoktu ve hatta adını ”Nazlı” koymuştu…. Özlem’in de ufak tefek eşyaları kayboldu. Tabii bir de kanoların karbon küreklerini de bu süreçte kaybettik. Kanoların çeşitli yerlerinde tekne ile taşıma esnasında hasarlar oluştu. Kano Diyarı’ndan görüştüğüm ve geçen seneki faaliyetimizden itibaren ara ara haberleştiğimiz Bilgin Vatansever abimizle görüşmemde de ”Sizin canınız sağolsun çocuklar, size bir şey olmamış gerisi önemli değil” dedi çok sağolsun. Kısaca nereden baksak 1000 TLcivarında veya daha fazla Bilgin abinin de zararı olduğunu tahmin ediyorum…
Neyse hepsi sağlık olsun. Biz kurtulduk. Kanoları kurtardık. Yaşadıklarımız macera değil, ağır bir deneyim oldu.
Peki neler öğrendik?
Hava rüzgarlı ve dalgalı ise denize girmeyeceksin arkadaş.
Hava, rüzgar ve dalga durumuna bakıp bunları okumasını bilmeden bir daha kesinlikle böyle aktivite planlama !
Deneyimli olmak o işi yapabilmek değildir. İşi yapabilmenin yanında zor şartlarda da işi kotarabilmektir. Kriz anlarında akılcı çözüm üretebilmektir. Kano devrilince neler yapılacağı konusunda internetten dersime çok iyi çalışmıştım fakat yeterli değildi… Kazandığımız deneyim pahallıya mal oldu. Ama daha da kötüsü de olabilirdi…
Olumsuz bir durumda, durumu iyi olan kişi hemen telefon ile sahil güvenlik, aklına numarası gelmiyorsa gerekli mercilere haber verebilecek bir kişiye telefon açıp durumu ve konum bilgisini göndermeliydi. Eminim çok daha kısa bir sürede yardım gelecekti…
Şu outdoor faaliyetlerinde kullanılan gps konum gönderen ve acil durumlarda en yakın güvenlik birliğine konum bilgisini gönderen gps izleyici cihazlar bu tip durumlar için çok işlevsel olabilirdi. Aletin kendisi değil de aylık abonelik ücreti biraz el yakıyor…
Telefon için yapılan su geçirmez kılıflardan almalıydık ! Ya da direk su geçirmez telefon almak da mantıklı olabilir…
Sanırsam bu tip faaliyetler için su geçirmez telsizler varmış. Onları da uzun vadede araştıracağım. Kendi kanom olduğunda edinebilirim.
Rüzgara ters yönde bağırmak hiçbir işe yaramıyor !
Yeleklerde birer düdük olsa fena olmazdı… Bu düdük mevzusunu yaptığım tüm spor disiplinlerine uygulamayı düşünüyorum…
Doğa da kolay seçilen cart renkli ekipman görünürlüğü büyük ölçüde arttırıyor. Bulunmamızı sağlayan öğeler sarı ve turuncu kanolar, kırmızı can yelekleriydi.
Can yeleği olmazsa olmaz !
Kano faaliyetinde palet ve şnorkel seti taşımanın bu kadar işe yarayacağını hiç düşünmemiştim.Suda daha az güç ile çok daha fazla yol alınabiliyor.
Kano yaparken girdiğimiz koyda çevredeki insanları haberdar etmeliydik. En azından arada bir ufukta gözüktüğümüz müddetçe bize bakabilirlerdi…,
Cihad’lar ilk ters döndüklerinde biz telefon ile sahil güvenliğe haber verebilirdik. Onu geçtim karaya doğru kürek çekerek Özlem’le beraber çok daha önceden yardım getirebilirdik. Fakat olayların bu derece sarpa saracağını akıl edemedik doğrusu…
Faaliyet her ne olursa olsun geçilecek rotayı birileri ile paylaşmak gerek…
Bu şartlarda denizde boğulmaktan ziyade hipotermiye girip donarak ölmek çok daha olası bir durummuş onu gördük…
Beraber aktivite yapacağın arkadaşlarını iyi tanı. Kriz anında panik yapacak kişiler ile bu tip aktiviteler yapma ! Bu açıdan çok şanslıydık. Herkesin bir outdoor geçmişi vardı ve herkes kriz anında soğuk kanlılığını korudu…
—————————
Basit gibi görünen bir yanlış güzel bir kano parasına mal oldu. Askerden sonra kano almayı düşünüyordum. Ekipmanlar ile peşin peşin bir kano parası ödemiş oldum. Üstüne canımızı kurtardık yeter bize…
Muhtemelen halen kürekler, benim çantalar, Cihad’ın turuncu matı, Ayça’nın çok sevdiği matı egenin serin sularında yüzmeye devam ediyordur. Bunların bir kaçını gören arkadaş bu yazıyı okuyorsa şayet meraklanmasın. Biz kurtulduk. Eşyalar sağlamsa zaten denizcilik yasalarına göre bulanındır. Tepe tepe kullansın. Bizim hakkımız değilmiş o malzemeler…
Neyse biz yine bildiğimiz aktiviteden devam edelim. Bisiklet candır :) Kamp malzemelerinin çoğu gitti. Muhtemelen askerden dönünceye kadar yenilerini almayacağım. Bu süre zarfında da artık günübirlik turlara v.s. ağırlık veririz artık…
Kano / Seakayak yapacak arkadaşlar eğer araştırmaları sonucu bu yazıyı okuyorlarsa bu işi ciddiye alın diyorum. Doğanın şakası yok, hele deniz de hiç yok !
Son olarak bize iki yıldır kano temini konusunda elinden gelen desteği yapan, zor anımızda halimizden anlayan Kano Diyarı ve Bilgin Vatansever’e, hayatımızı kurtaran yelkenli teknedeki (mambo 2) Volkan Bey ve yanındaki arkadaşa ve balık çiftliğine çalışan teknedeki arkadaşlara, kanomuzun devrilmesi ile zaman kaybetmeden paletlerini giyip ok gibi fırlayıp bize yardım getiren Özlem’e ve gerek faaliyet esnasında gerekse kriz anında soğuk kanlılıklarını koruyup olumsuz durumlara isyan etmeyen, çözüm üretmeye çalışan Cihad ve Ayça’ya teşekkürü borç bilirim.
Ne demişler? Bir musibet bin nasihatten iyidir. Musibeti yaşadık, nasihati yazdık ;)
Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Kano Deneyim
Yeşil: Kano sürüşü
Sarı: Dümen kontrolü esnasında sürüklenme.
Kırmızı: Kanolar devrildikten sonraki sürüklenme.
Mor: Yelkenli teknenin bizi çıkardığı yol.
Ha bize gelince. Biz çok iyiyiz. Bir kaç gün olayın şokunu atlatmaya çalıştık. Ertesi gün Özlem, Cihad, Ayça ve ben tekrar buluşup durum değerlendirmesi yaptık. Kayıpları tazeledik. Közleyemediğimiz patatese, parmaklayamadığımız nutellaya, Özlem’in kaybolan gözlüğüne, Ayça’nın çok sevdiği giden terliğine üzüldük durduk :)
Hayat devam ediyor.
-
Sarper Salt
-
Okan Kaya
-
Semra Çetindağ
-
Demir Berkay Yavrucuk
-
bora
-
tolgaümre
-
Hulya Avdan
-
Kemal Çetinkaya
-
Mehmet SARI
-
Burcu
-
Sabri Atalay
-
Aykut
-
özgür öztür2
-
natural
-
Canavar’ül Velosipet
-
-
Volkan Kaya
-
Argun Akdoğan
-
Yusuf Kargınoğlu
-
kayaksula